Cumhurbaþkaný, ABD’nin DEAÞ’ý desteklediðini, üstelik de bu desteðin kanýtlarý bulunduðunu ifade ediyor ise, bunu fazlasýyla dikkate almak gerekir.
Obama döneminde ABD’nin Ortadoðu’da ne yaptýðý belli olmadýðýndan iþlerin bu hale geldiðine þüphe yok. Baþýndan beri neredeyse en tutarlý siyaseti Irak’ta Peþmergeler, Suriye’de YPG olmak üzere silahlý Kürt gruplarý desteklemesiydi. Krizin baþýnda, Esad’ýn devrilebilmesi üzerine siyaset kuran ABD, Türkiye ve Fransa gibi müttefiklerini yanýna almýþ, ardýndan fikrini deðiþtirip Esad’ýn kalmasýný daha makul bulmuþtu. Bu arada bu politika deðiþikliðini müttefikleriyle paylaþmayý unutmuþ, onlarý da zor durumda býrakmýþtý.
Esad’ýn kalmasýna razý olduktan sonra, ABD Suriye’deki “makul” muhalefete verdiði desteði de savsatmaya baþlamýþtý. Bu durumun Ýran yanlýsý milis güçlerin, Irak ve Suriye rejim güçlerinin ve dolayýsýyla Rusya’nýn güçlenmesine yol açmýþtý.
Yýkým baþarýsý
Söz konusu politika, öncelikle Obama’nýn koltuðunu, canla baþla desteklediði Clinton’a deðil Trump’a kaptýrmasýna yol açtý. Ardýndan neredeyse tüm müttefikleriyle arasý açýldý. ABD, Avrupalý müttefiklerinin Ortadoðu’ya dahil olma giriþimlerinin önünü kesti, Türkiye’yi silahlý Kürt hareketini destekleyerek karþýsýna aldý, Ýsrail’i Filistin meselesindeki tutumu nedeniyle gibi görünen, ama aslýnda Suriye konusuyla ilgili olarak çevreledi, Suudi Arabistan’ý radikal hareketleri desteklemekle suçladý.
Dolayýsýyla ABD, hem ortaklarýyla birlikte davranmadý, hem de kendi baþýna etkili bir siyaset kuramadý. Putin de bu durumu gayet baþarýlý bir biçimde doldurdu.
Üstelik bu belirsiz politika, baþta Türkiye olmak üzere birçok ülkede çeliþkili ve tuhaf bir ruh halinin pekiþmesine yol açtý. Bu, hem ABD karþýtý olup hem de ABD’nin bölgeye aðýrlýðýný koymasýný beklemek gibi bir durum yarattý. Belki, her kesim ABD’nin kendi yanýnda yer alarak, kendi politikalarýný destekleyerek sorunun çözümüne aðýrlýðýný koymasýný istedi; ancak ABD ne tercih yapabildi, ne de tanýmlý bir siyaset uyguladý.
Yapým baþarýsýzlýðý
Bugün gelinen aþamada ise anlaþýldýðý kadarýyla ABD geminin rotasýný deðiþtirmeye çalýþýyor. Yeni politikanýn en temel dinamiði, muhtemelen Ýran’ýn geri çekilmesini saðlamak olacak. Ýran’dan doðacak boþluðun Türkiye ve/veya Ýsrail gibi bölgesel müttefikleriyle kapanmasý, bu çerçevede Irak ve Suriye’deki rejimlerin biraz daha iktidarda kalmalarý, Rusya ile birlikte masaya aðýrlýk konulmasý ve bölgedeki örgütlerin belirleyici pozisyondan çýkmalarý hedeflenecek gibi.
Hal böyle ise, en kritik konu DEAÞ’ýn nasýl bitirileceði sorusu oluyor. DEAÞ’ýn þimdilik arkasý pek görülemiyor. Kimlerden destek, yardým, silah alýyor; kime ne satýp para kazanýyor, açýða çýkmýþ deðil. Anlaþýldýðý kadarýyla ABD’nin epeyce fikri var ve DEAÞ’ýn baþkalarýyla baðýný kesmek için belki de “dýþ baðlantý”yý kendisine yöneltme tercihi yapmýþ olabilir.
Dolayýsýyla Obama yönetiminin, hem Trump’ýn masasýna býraktýðý bombalý paketlere bir yenisini eklemek, hem de DEAÞ’ý “kazanarak yok” etmek gibi bir niyetinin belirmiþ olmasý çok þaþýrtýcý olmaz.
DEAÞ’la sahada en fazla mücadele eden Türkiye ise, ölenler giderek daha fazla Türk askerleri oluyor ise ve adeta yalnýz býrakýldý ise, hiç bir siyasi tercih yapmamýþ dahi olsa ABD politikalarýnýn fiilen DEAÞ’a da yaramýþ olduðunu söylemek mümkün.
2016 çok zor geçti. 2017’yi ise, Trump üzerinden konuþacaðýz. Ýnsanlýk adýna bunun ne anlama geleceðini göreceðiz. Ancak, Türkiye için hayýrlý olabilir. Herkese iyi yýllar.