Trump, göreve gelir gelmez imzaladýðý kararnamelerle temel insan haklarýný da hedef alan icraatlar yapabileceðini gösterdi. 7 Müslüman ülkeye vize yasaðý koymasý ve bunun yol açtýðý maðduriyetler tepkiyle karþýlanýyor.
Hillary'nýn kaybettiðinin anlaþýlmasýndan bu yana sokak hareketleri baþlatan Trump karþýtlarý da bu uygulamanýn yarattýðý rahatsýzlýðý fýrsata çevirmeye çalýþýyor.7 ülke vatandaþlarýnýn tümüne toptancý bir tutumla suçlu muamelesi yapmanýn kabul edilemezliði ortada. Bunun ýrkçý ve Ýslamofobik bir yaklaþým olduðu da. Ancak bugünün taþlarýný, son temsilcisinin Obama olduðu "liberal hegemonya düzeninin" döþediðini de unutmamak gerek.
Anlamamýz gereken þey, ABD politikalarýndaki devamlýlýk.
11 Eylül saldýrýsýna "Haçlý seferi" konseptiyle mukabele eden W. Bush'tan sonra Obama, ABD'nin Ýslam dünyasýndaki yýkýcý varlýðýný daha da derinleþtirdi. Bush'un kaba saba yaptýðý iþgal giriþimini daha sofistike yöntemlerle ve terör örgütleri üzerinden icra etmeye baþladý.
Trump'ýn Bush tarzý bir müdahaleciliðe kalkýþmayacaðý tahmin ediliyor, ancak "radikal Ýslamcýlýk" kavramýný terörize ettiði ve DEAÞ ile Ýslami gruplar arasýndaki farklarla pek de ilgilenmediði ortada. Baþkan olur olmaz Sisi ile temasa geçmesi de manidar. Sisi'nin Suudi Arabistan'ýn desteðini darbe yaptýðý Ýhvan'ý terör örgütü listesine alacaðý dahi konuþuluyor.
***
Dün Suudi Arabistan'ýn yardýmýyla Ýhvan'ý deviren Sisi bugün Suud'un karþý kutbunu oluþturan Ýran'la yakýnlaþabiliyor. Arap Baharý'nda Ortadoðu halklarýnýn demokrasi mücadelesini destekleyen ABD bugün diktatörlerin yanýnda hizalanabiliyor.
Pozisyonlar, ittifaklar, ihtilaflar farklýlaþabiliyor ancak, Müslümanlarýn yaþadýðý zulüm sona ermiyor.
Afganistan ve Irak'tan sonra Suriye ve Yemen gibi ülkelerde de devlet mekanizmasýnýn çöküþüne þahit olduk. Merkezi devlet yapýlanmasýnýn çökertildiði bu ülkelerde bölgesel güç elde eden devlet dýþý aktörler çok geniþ bir alanda topyekun istikrarsýzlaþtýrma potansiyeline sahip.
Bütün bunlarýn üzerine Trump'ýn Tel Aviv'deki Amerikan Büyükelçiliði'ni Kudüs'e taþýma kararýný ekleyelim. Baþka bir þeye gerek yok, bir tek bu bile ABD eliyle bölgede uzun süreli yeni bir radikalleþme dalgasýnýn tetikleneceðini tahmin etmek için yeterli.
Üstelik Hamas yetkililerinin bunu savaþ ilaný saydýklarýný açýkladýlar. Trump'ýn, bu kararýný uygulamaya kalkmasý Müslüman halklar nezdinden ciddi rahatsýzlýklara ve yeni semptomlara yol açacaktýr. Yaný sýra rölantide bekleyen Türkiye-ABD iliþkilerinde yeni bir düðüme dönüþecektir.
Hülasa, Obama'nýn Ortadoðu'yu kan gölüne dönüþtüren politikalarýnýn Trump döneminde nasýl þekilleneceði hakkýnda da öngörüde bulunmak için henüz erken.
***
Suriye için "Güvenli bölge" þimdiye kadar en net telaffuz edilen þey oldu. Hatta bu Hillary Clinton'ýn sözüydü. Türkiye ise savaþ baþladýðýndan beri bunu yineledi, Suriye'nin kuzeyinde güvenli bölge kurulmasýný istedi.
O günlerde Lavrov ve Kerry'nin arasýndan su sýzmýyordu. Suriye'nin bir iç savaþa sürüklenmesi ve Türkiye'nin Suriye üzerinden istikrarsýzlaþtýrýlmasý geriye dönüp bakýnca ne kadar da Rusya-ABD ortak yapýmýna benziyor, öyle deðil mi?
Þu koþullarda Türkiye'nin ihtiyatlý iyimserliði elbette önemli. Diplomasiye bu iklimde iþ yapabilir. ABD ve AB'nin iflas etmiþ Suriye politikasýnýn faturasýnýn bize kesildiðini de unutmayalým. Madem Obama'dan aðzýmýz yandý, Trump'ý biraz daha üfleyelim.
Türkiye'yi sýkýþtýrmayý muhalefet sanan bazý kesimlerin, yönetimin ihtiyatlý tavrýný hedef alan söylemini de not etmekte fayda var. Gören de Müslümanlar umurlarýnda sanacak.
"Türkiye neden sessiz?" diye soruyorlar, Türkiye'yi Trump'a had bildirmeye davet ediyorlar. Üstelik bu ucuzluklarýnýn fark edilmediðini zannediyorlar...