Acele etmek, hele dýþ politikada olup biteni anlamaya çalýþýrken aceleci ve peþin hükümlü olmak, daima pahalýya mal olur. Ýran’ýn yeni devlet baþkaný Hasan Ruhani ile ABD Baþkaný Barack Obama arasýndaki kýsa görüþme, iþin içine iki ülke dýþiþleri bakanlarýnýn yaptýðý görüþmeyi de katarak bakarsak, bazý dengelerin sandýðýmýzdan çok daha hýzlý deðiþeceðini gösteriyor bize.
Türkiye’de Ýran’la ilgili yapýlan deðerlendirmelerin neredeyse önemli bir bölümünün duygusal tepkilerle, anlamsýz öfke yahut muhabbetlerle örülü oluþu, en soðukkanlý analizlerin ise daha çok baþka pencerelerden bu ülkeye bakmak þeklinde gerçekleþmesi cidden can sýkýcý. Neyse ki yazýlý olmayan ve iki ülkenin tarihinden gelen baþka bir dil var ve iliþkileri devam ettiren de bu.
Ýran, yaný baþýmýzda, komþumuz. Tarihsel anlamda pekçok çekiþme ve rekabetin yaný sýra önemli siyasi ve ekonomik iliþkilere sahip olduðumuz bir ülke. Bugün de baþta Suriye olmak üzere önemli konularda ciddi görüþ ayrýlýðý içinde olduðumuz, ancak buna raðmen en üst düzeyde siyasi ve ekonomik iliþkileri koruduðumuz bir ülke.
Bunun nasýl mümkün olduðunun cevabý, her iki ülkenin tarihsel tecrübesinde ve bunun getirdiði esnekliklerde aranmalý. Kuþkusuz iki büyük devlet geleneðinin, hatta medeniyetin þekillendirdiði iki ülkeden söz ediyoruz. Bunlarýn günü birlik kaygýlarla, bölge dýþýndaki aktörlerin etkisiyle çok daha derin bir çatýþmaya girmesinin önünde bu tecrübe ve serinkanlý duruþ var.
Yeni Ýran yönetimi, yani Hasan Ruhani ile baþlayan dönem, pekçok alanda ezberleri bozmaya aday görünüyor. Devrimden sonra geçen 34 yýlýn, gerek bölgede, gerekse küresel ölçekte Tahran’a yeni düþmanlar kazandýrdýðý malum. Tahran, bu düþmanlarýyla ya da kendisine yönelik hamle yapanlarla, topraklarýnda deðil, daha geniþ bir alanda çatýþmayý ve elbette müzakare etmeyi tercih etti.
Bugün öncelikle Lübnan ve Suriye’de, peþisýra Irak’ta ve bunlarýn dýþýnda pekçok örnekte Ýran’la baðlantýlarý hayli güçlü yönetim, örgüt ya da aktörler var. Tahran hemen her krizde bu aktörleri sahaya sürmekten, bunlar üzerinden savaþmaktan, çatýþmaktan ve perde arkasýnda müzakere etmekten çekinmedi. Ýþte tam da bu nedenle bugünü, yani Ruhani’nin Obama hamlesiyle çýtayý nereye koyduðunu doðru anlamak zorundayýz.
Türkiye ve Ýran’dan birinin Batý’ya yakýnken, diðerinin nispeten daha uzak kaldýðý yönündeki geleneksel tezin doðruluðu artýk hayli tartýþma götürür. Sonuçta en baþta Batý tarifi olmak üzere, dünyada geçmiþin devamý olan bloklarýn bir þekilde devam edip etmediði hayli su götürür. Saðlam ve her konuda mutabýk olunan ittifaklarýn yerini, belli sorunlar ve baþlýklar üzerinden devam eden, ama yeri geldiðinde bir baþka sorun üzerinden deðiþebilen yeni iliþki ve ittifak modelleri alýyor.
Türkiye’nin ABD, Ýsrail ve benzeri aktörlerle zaman zaman yaþadýðý sorunlarýn ve rekabetlerin, geçmiþin gözüyle deðerlendirilip adeta savaþ kodlarýyla ele alýnmasý ne kadar yanlýþsa; Ýran konusunun da öfke ve muhabbet kýskacýna sokulmasý o kadar yanlýþ.
Bu iki ülke, yönetimleri deðiþse bile, coðrafyanýn en önemli aktörleri olarak yoluna devam edecek. Dün ABD ile Ýran arasýnda yaþananlarý ‘Washington vurdu vuracak’ diye deðerlendirmek ne denli yanlýþsa, bugün de Obama-Ruhani görüþmesini yeni küresel ittifak gibi görmek o denli abartýlý.
Bu zeminler, görüþmeler, geçici yakýnlaþmalar zamanýn ruhuna uygun biçimde þaþýrtýcý bir hýzla gerçekleþip sona erecek, sonra bir yenisi baþlayacak.
Bunu algýlamak ve ayný hýzda hamle üretmek gerekiyor; hepsi bu.