Çözüm sürecinde geldiðimiz nihai aþama, elbette makbul ve kabul edilebilir bir aþama deðil.
Kandil ve baþka alanlar bombalanýyor, þehirlerde operasyonlar yapýlýyor, DAEÞ’e ve PKK’ya karþý yeni bir mücadele konseptine doðu adým adým gidiyoruz. Bu sürecin olasý siyasi sonuçlarýnýn, demokratik meþru alanla tolere edilmesi, normalleþtirilmesi, demokratik alan ve zemini zehirlemesinin önüne geçilmesi elbette çok kolay olmayacaktýr. Çatýþma olacak, kan dökülecek, güvenlik güçleri geçmiþte örneðini gördüðümüz kuþatýcý ve farklý bir psikolojinin içine girecek, yanýbaþlarýnda peþ peþe þehit edilen arkadaþlarýnýn hatýrasý onlarý huzursuz edecek ve hiç þüphesiz farkýna bile varýlamayan bir zamanda bambaþka bir toplumsal psikolojiyle karþý karþýya kalacaðýz.
Allah Türkiye’yi etnik hýnç ve öfkeden korusun diyelim. Bu riskli dönemlerde Ýmralý akla gelir ve oradan gelecek bir mesajýn rahatlatýcý olacaðýndan emin olunurdu. Gezi’de, açlýk grevlerinde, 17 Aralýk’ta, 6-7 Ekim olaylarýnda Öcalan’ýn demeç ve talimatlarý, çok etkili ve belirleyici oldu. Ama bu talimat ve demeçler, ölümcül bir hastaya yazýlan ve geçici rahatlama yaratan ilaçlar gibiydi. Rojava’da Esat’la kurulan ve sýrf Esat’ýn iktidarýný korumaya yönelik iliþkilere Öcalan itiraz etmedi. Erbil ve Duhok anlaþmalarýnýn PYD tarafýndan ihlal edilmesine ses çýkarmadý.
HDP, hava harekatýný ‘federal Kürdistan’ topraklarýnýn ihlali olarak görüyor ya, bu topraklar maalesef PKK’nýn hem Irak hem bölgesel yönetimin yürürlükteki anayasalarýný ihlal ederek oluþturulmuþ birkaç kantonla zaten þu an paramparça olmuþ durumda.
Kandil, Erbil’den Kürdistan’ýn artýk yönetilemeyeceðini, Mesut Barzani’nin ise tarihsel miadýnýn dolduðunu vaaz edip duruyor.. Süleymaniye ise, þu günlerde merkezi Erbil hükümetinden fiili bir kopuþu yaþýyor. Öcalan bütün bu olup bitenleri muhtemelen, PKK’nýn ayaklarýný Ortadoðu’da yere basmasý ve gelecek için ümit verici ilerlenmeler olarak gördü. Ya da böyle olduðuna inandýrýldý. Bekaa’da ‘misafir’ olduðu dönemlerin geride kalýp, Ýmralý’dayken , Suriye’de artýk hatýrý sayýlýr bir lidere dönüþmek ne de olsa ret edilecek bir þey deðildi.
PKK’nýn yüzünü Öcalan gibi Türkiye’ye deðil Ortadoðu’ya dönerken Þii iktidar merkezleriyle kurduðu iliþki ve ittifaklara muhtemeldir ki, Öcalan ihtiyatla yaklaþtý, örgütünün kendisinden uzaklaþmakta olduðuna dair bir takým þüphelere de kapýldý, ama Ýmralý’da ve tutukluluk koþullarý içinde, bu iliþkilere ve yeni ittifaklara müdahale etme ya da kendisinin kontrol edebileceði bir alana taþýmanýn da imkansýz olduðunu fark etti. Belki PKK’nýn, ‘Öcalan’ýn PKK’sý’ olarak kalmasý için devletin kendisine daha fazla destek sunmasýný bekliyordu. Ama ortaya çýkan sonuç, devletin, ‘PKK’yle oynamayý’ , ‘PKK’nýn iç iþlerine’ Öcalan’la olan siyasi baðlarýna þu ya da bu þekilde ve Öcalan’ýn lehine dokunmayý hiçbir zaman istemediði anlaþýlýyor. . Dolayýsýyla Öcalan ve devlet arasýndaki iliþkiler ‘çözüm süreci’ni aþan, PKK’nýn geleceðine, hareket tarzýna ve Ortadoðu’da kurduðu ittifaklara müdahale eden bir mahiyette deðildi.
Öcalan’la Kürt meselesini ve PKK sorununu çözebileceðini düþünen devlet, PKK’nýn Öcalan’ýn Türkiye için tahayyül ettiði paradigmalarýndan yavaþ yavaþ uzaklaþmakta olduðunu ya fark etmedi, ya da Öcalan’ýn rolünü fazlaca önemsedi.
Kandil bombalanýrken, PKK eylemlerine devam ederken, geldiðimiz nokta, Öcalan’ýn hemen hiç hatýrlanmamasýdýr ve bu, bu meselenin tarihinde sanýrým bir ilk. Hepimiz sanki Öcalan’ýn rolünün bittiðine kani olmuþ gibiyiz..
Peki bu aþamaya nasýl gelindi? Ýsterseniz soruya çözüm süreciyle alakalý bir hafýzanýn izini sürerek cevap aramaya çalýþalým. Bu köþede daha önce okuduðunuz ‘Diren Öcalan’ yazýsýna özetle bakmakta fayda var, þöyle yazmýþým:
‘21 Mart günü Öcalan’ýn, Diyarbakýr’da okunan mektubu, 30 yýl sürmüþ bir silahlý mücadele dönemini kapatýyor, Kürt siyasetinin önüne yeni bir mücadele anlayýþý koyuyordu.
Silahlar susacak ve belli bir takvim içinde silahlý gruplar Türkiye’yi terk edecekti.
Bu, PKK’nin Türkiye’ye karþý yürüttüðü silahlý mücadeleyi durdurmasý anlamýna geliyordu. PKK ile iliþkili bütün kurumlar Öcalan’ýn mektubunu ihtiyatla karþýladýlar.
Kuþkusuz, Öcalan’a açýktan karþý çýkýlmadý. Ama siyasi þartlarýn onun düþündüðü gibi olmadýðýný göstermeye yarayacak bir dizi eylem planlandý. Sanki çok alametler belirecek ve bu alametler 1984’te baþlayan sürecin 30 yýl içinde yol açtýðý kýyametten daha büyük bir kýyamet doðuracaktý.
Kürt milliyetçiliðinin bütün dünyada ve Ortadoðu’da yükseliþte olduðu ve yeni yüzyýlýn Kürt yüzyýlý olacaðýnýn söylendiði bir dönemde, Kürtler’ i Misak-ý milli sýnýrlarý içinde kalmaya, yeni bir Türk-Kürt ittifaký kurmaya ve bunun için de, silahý terk etmeye davet etmek kolay deðildi. PKK 21 Mart’tan sonra büyük bir baský altýnda kaldý. Karayýlan’ýn açýkladýðý gibi, Kandil’e heyetin biri gidiyor, biri dönüyordu. Mektup okundu ve PKK adeta düþünsel bir bombardýman altýnda kaldý.
Bu barýþ Kürtler’ e uymaz, Öcalan iyice uçmuþ diye yazýp durdular. Öcalan’ý ikna etseniz bile, Kandil’i ikna edemezsiniz dediler. Öcalan’ý itibarsýzlaþtýrma kampanyalarý düzenlediler. (Hasan Cemal mesela, þimdi caný yazý yazmak bile istemiyormuþ, ama o dönemlerde gayet enerjikti, daðlara düþtü ve Türkiye’yi terk eden silahlý gençlere nereye gidiyorsunuz, anayasa yok bir þey yok daha, Edoðan’a güvenmeniz için bir sebep de yok’ diyordu..)
Þiddetin belirleyici olduðu bir siyasal kültürün bir mektupla deðiþeceðini beklemenin yanlýþlýðý bir kez daha görüldü.
Silahlý mücadeleyi durduranlar, silahlý mücadeleye artýk inanmadýklarý ve bunu içselleþtirdikleri için deðil, silahlý mücadeleyi, Öcalan istediði ve doðrusu bu istek, PKK’ye yeni geliþme alanlarý açýp güçlendirdiði için durdurdular.’
Þimdi, o alanlarda KCK ve silahlý güçlerle varolmaya devam etmek, Türkiye bu gerçeði daha fazla taþýyamayacaðý için, artýk sadece silahlý mücadeleyi göze almak ve silahlarý konuþturmakla mümkün. PKK’de bunu yapýyor..Öcalan direnebilseydi, ona direnebileceði koþullar sunulsaydý durum farklý olur muydu, Ýmralý görüþme notlarýný görmeden bu soruya saðlýklý bir cevap verme imkaný bugün için maalesef yok..