Öcalan PKK’nın nesi olur?

Silvan, Habur, demokratik özerklik ilanı, PKK’lılarla kucaklaşma... ocağa konulmuş aşa soğuk su katma hamleleriydi biraz da. Film her seferinde başa sarılıyor, bu sefer tamam, derken yeni bir Çukurca saldırısı haberi düşüyor ajanslara. Bu yüzden şöyle ağız dolusu ümit cümleleri kurmaktan çekiniyoruz. Herkeste bir ‘ihtiyatlı iyimserlik’ hali. Bizlerin tavrı bu olduğuna göre sonuç iyi olursa Allah’tan kötü olursa onlardan bileceğimiz aktörlerin hali nicedir. Birinin çözüm önerisi “Kandil’e bayrak dikmek”, diğerininki ise “kredi vermek” olan muhalefete rağmen bir şeyler yapılacaksa, hakkı teslim edelim bu, bir siyasi parti için risk almaktır. Kimse kusura bakmasın, şu vasatta çözümden yana olan tek adres hükümettir.

 

Nitekim ‘ama’lı cümleler kurulmaya başlanmış, bugüne kadar “Üç milyon kişinin siyasi iradesidir, muhatap İmralıdır” diyen siyaset erbabı birden bire muhatap olarak kendini de hatırlamıştır.  

 

İşin zaten kendi içinde zorlukları bir dünya: PKK (bir şey bildiğimden değil, işin tabiatı bu olduğundan söylüyorum) Öcalan’ın kayıtsız şartsız önderliği ile iş yapacak bir yapı olmaktan çoktan çıkmıştır. Hele hele Suriye’de iç savaş yaşanırken, Beşar Esad her ağzını açtığında Türkiye’yi suçlarken... Ayrıca Suriye’ye açıktan destek veren İran’ın PKK’yı boş bıraktığını düşünmek de safça.  

BDP’nin ikircikli halleri

BDP içinde de muhtemelen Kandil mi İmralı mı sorusu soruluyordur. Ahmet Türk ve Ayla Akat’ın İmralı dönüşünden sonra yapılan bireysel açıklamalar ve önceki gün BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın grup konuşması, “önderlik ne derse o” söyleminin terk edildiğinin açık beyanıydı.

Demirtaş “görüşmeyi yapan heyette ve Öcalan’da kararlı bir çözüm iradesi gördüm” dese de, konuşması daha ziyade Kandil’den gelen açıklamalara şerh niteliğindeydi.

Duran Kalkan “İmralı’da görüşme olur mu? (...) Şimdi heyetleri götürüp, İmralı’da dört metre karelik hücrede mi tartışacak? Mümkün mü bu? (...) O kişi o müzakereyi yapabilir mi? Oradan sorunları çözecek sonuçlar çıkabilir mi? Mümkün değil!” diyor. Demirtaş da “İmralı sistemi ortadan kaldırılmalıdır. Sayın Öcalan’ın koşullarının müzakere yürütülebilecek bir koşula getirilmesini istiyoruz. (...) Müzakere eşit koşullarda olur. Başbakan İmralı’ya girsin demiyoruz, Öcalan’ın İmralı’dan çıkarılmasını istiyoruz” diyor.

PKK’nın ayak bağı

Bugüne kadar gerek BDP gerek PKK için “Önder Apo” figürü Kürt halkına hitap ederken kullanılan elverişli bir araçtı. PKK Kürt halkı üzerinde kurduğu baskıyı, içinde Öcalan geçen bir cümleyle meşrulaştırabiliyordu. Öcalan uzun zamandır PKK için sadece ve sadece bu demekti. “Öcalan’ı PKK’nın lideri sanıyorduk meğer sözcüsüymüş” esprisi de anlamsızlaştı. Kandil ve BDP’nin son açıklamaları an itibariyle Öcalan’ın PKK’ya ayak bağı” olduğunu gösteriyor.

Duran Kalkan, aslında temyiz kabiliyetini yitirmiş olduğunu ima ederek Öcalan’ın önderlikten feragatini istiyor. Çünkü şunu çok iyi biliyor; bugüne kadar Kürt halkını meydanlara toplayan “önderlik” söylemi ellerinden alınıyor. Kürt halkından “gerilla” devşirmenin yolu kapanıyor. “Doğrudan halk direnişi de dahil serhildanları zayıflatmaya çalışıyorlar. Bu bir propaganda, psikolojik savaş yöntemidir” sözü bu telaşın ifadesi.

MİT-Öcalan görüşmesi en çok da bu yüzden önemlidir. Kürt halkı üzerindeki inandırıcılığı yitirmiş bir PKK büsbütün dışarıya iş yapan taşeron örgüt konumuna itilecektir. Bu yüzden yeni Çukurcalara, Kandil’den yapılan açıklamalara, BDP’nin Kandil eksenindeki tutumuna rağmen süreç kesintisiz devam ettirilmelidir.