ODTÜ muharebesi ve solun þiddeti

Geçen Salý günü ODTÜ’nün solcu öðrencileriyle polis arasýnda adeta bir meydan muharebesi yaþandý. Öðrencilerin derdi, Göktürk uydusunun uzaya fýrlatýlmasýný izlemek için üniversite kampüsüne gelen Baþkaban’ý protesto etmekti. Polisin görevi ise baþbakaný ve genel güvenliði korumak.

Bu olay Salý gününden beri tartýþýlýyor. Basýnda konuyu ele alanlarýn çoðu da polisi suçlarken öðrencilere arka çýkýyor. Oysa, Türkiye’de polisin çoðu olayda erken ve aþýrý þiddet kullandýðýna kani olan ve bunu eleþtiren biri olarak, bu olaya dair izlenimim biraz farklý.

Ýþe þunu teslim etmekle baþlayayým: Elbette ODTÜ öðrencilerinin de baþka herkesin de siyasi liderleri protesto etme hakký vardýr. Göktürk uydusununun uzaya atýlmasýna sevinmeme, aksine buna politik gerekçelerle karþý olma hakký da vardýr, ben bu gerekçelere katýmasam da. Dahasý, Türkiye’nin Suriye rejimi karþýsýndaki tutumunu “emperyalist savaþ” diye kýnama hakký da vardýr, ben bu yorumu delisaçmasý olarak görsem de.

Nasýl ‘protesto’?

Ancak protesto var, protesto var. Efendice pankart açýp slogan atmak baþka bir þey, yumurta, taþ, þiþe atarak, sopa sallýyarak þiddet üretmek baþka bir þey. Ýþte bu ikincisi elbette mazur görülemez ve “polis müdahalesi”ne maruz kalýr.

ODTÜ’den gelen görüntüler ise, protestocu öðrencilerin en azýndan bazýlarýnýn tam da bu þekilde taþlý-sopalý tipler olduðunu, polise bir sürü cisim attýklarýný açýkça gösteriyor.

Nitekim emniyetin açýklamasýna göre 15 polis memuru bu yüzden yaralanmýþ.

Öðrencileri savunanlar, “ama daha onlar taþ atmadan polis biber gazý sýktý” diyor. Ýyi de bu bilgi doðru bile olsa, söz konusu öðrencilerin þiddete pek bir teþne olduklarýný söylüyor bize. Karþýmýzda Gandhi-vari tipler yok yani.

Kaldý ki polis açýklamasýnda önemli bir detay daha var:

“Marjinal öðrenci gruplarýnca kampüs alanýnda birçok yere protokolün

içeriye giriþlerinin engelleneceðine dair afiþler asýldýðý...”

 

Yani söz konusu gruplar “emperyalizm maþalarýný ODTÜ’den kovacaðýz” filan gibi afiþlerle, niyetlerinin sadece protesto etmek olmadýðýný, baþbakaný üniversiteden kaçýrmak için þiddet uygulayacaklarýný zaten belli etmiþler. Niyeti bu olan bu gruba polisin “erken müdahale” etmiþ olmasý da çok anlaþýlmaz deðil.

Sonuçta, polisin yine de daha ölçülü davranmasý gerektiði savunulabilirse de, öðrenciler tarafýndaki sorun ortada: þiddeti yücelten ve her fýrsatta kullanan bir protesto kültürü.

ODTÜ’nün marifeti

Ýþin vahim tarafý, bu þiddet kültürünün kimi yazar-çizerler tarafýndan romantize edilip göklere çýkarýlmasý. Örneðin bir köþe yazarý dünkü yazýsýnda gururla anlatýyor:

“ODTÜ direniþleriyle anýlmýþtýr. Ýþgaller, boykotlar, çatýþmalar... ODTÜ tarihi mücadelelerle doludur.”

Aman ne büyük marifet...

Bu haþin protesto kültürünün örneklerine ben de kendi ölçeðimde rastladým ve altýnda  yatan þeyin Marksist solun bildik totaliterizmi olduðunu gördüm.

Örneðin iki yýl kadar önce Galatasaray Üniversitesinde konuþmak için çaðrýldýðýmda,

ODTÜ’deki “yoldaþlarý”ný aratmayan bir grup Marksist-ulusalcý öðrenci, “defol  üniversiteden” diye tempo tutarak 15 dakika konuþturmadý beni.

Allah’tan taþ filan atmadýlar, ama “konuþturmamak” da bir þiddetti.

“Niye konuþturmuyorsunuz” diye sorunca baðýrdýlar:

“Çünkü gericisin... Emperyalizmin maþasýsýn... Kapitalizmin ajanýsýn.”

Cevaben dedim ki:

“Tamam, eyvallah, ben bunlarýn hepsiyim, siz de herkese duyurdunuz,  þimdi izin verin dinlemek isteyen dinlesin. Ben de sizi Jakoben ve dar  kafalý görüyorum, ama ‘defolun üniversiten’ demiyorum ki...”

Velhasýl, söz konusu “def’etme kültürü” yerine konuþma kültürü geliþmedikçe  bu gerginlikler bitmez. Kendini hep pek “ilerici” sanan solun bu açýdan seviyesi ise  yerlerde sürünmektedir.