Offshore Leaks ve ‘iþin’ ortaya çýkmayan Türkiye ayaðý

Haftanýn ‘bomba’ ekonomi haberi sanýyorum þu offshore leaks. Yani vergi cenneti olarak bilenen yerlerdeki gizli hesap sahiplerinin Uluslararasý Araþtýrmacý Gazeteciler Birliði (ICJ) tarafýndan açýklanmasý. ICJ’e bilgileri Portcullis TrustNet ve Commonwealth Trust Limited þirketlerinden kimliði belirsiz kiþiler(!) sýzdýrmýþ. Tabii bu iþin WikiLeaks tarzý açýða çýkmasý, operasyonun ABD hatta FBI kaynaklý olduðunu anlatýyor. Size bu ‘kara’ hesaplarýn tam bu süreçte ortaya çýkmasýnýn nedenlerini ve çok çarpýcý hikâyesini anlatayým. Ama ondan önce þunu söyleyeyim ki bu listede Türkiye’den de isimler var. Onlarýn da yakýnda ‘açýða’ çýkacaðýndan kimsenin þüphesi olmasýn.

Çok geriye gitmeyelim, Obama’nýn seçim kampanyasý sýrasýnda Florida, Nevada, Ohio ve Pennsylvania gibi Yahudi nüfusun yoðun olduðu eyaletlerde Cumhuriyetçi aday Rommey’yi ýsrarla ve umutla destekleyen bir grup vardý; RJC, yani Cumhuriyetçi Yahudi Koalisyonu. RJC icra direktörü Matt Brooks, hedeflerinin, daha önce Obama’ya oy vermiþ ancak þimdi ekonomi politikalarý ve Ýsrail’e karþý olan politikalar nedeniyle ‘piþman olmuþ’ Yahudi cemaati olduðunu söylüyordu. Brooks’un öncelikle Obama’nýn ekonomi politikalarýna karþý olmasý ilginçti. Bir önceki Obama yönetimi ile Netanyahu arasýndaki itiþme malumdu ama bu ‘itiþme’ daha çok Ortadoðu ve Filistin politikalarý üzerindeydi.

RJC’nin bu anlamda ekonomi-politikalarýna kafayý takmasý dikkate deðer bir ayrýntý olarak, o günlerde, tarihe geçti. Þimdi 2. Obama döneminde Türkiye’den özür ile gelen somut deðiþimde gördüðümüz gibi, Ýsrail artýk Ortadoðu’da ABD’nin þýmarýk çocuðu olamayacak. Ve bundan dolayý Amerikan vatandaþý Yahudiler’in Obama’nýn Ýsrail’e yönelik politikalarýna öncelikle karþý olmasý lazým. Ýþte Amerikan vatandaþý ve servet sahibi Yahudiler’in -çoðunluðun- Obama’nýn ekonomi politikasýna -öncelikle- karþý çýkmalarý bize, dünya ekonomisinin bundan sonraki yolculuðu için çok önemli bir ayrýmý anlatýyor.

Neydi bu yol ayrýmý? Ýsterseniz daha geriye 2009 yýlýna gidelim. Obama yönetimi tereddütsüz olarak, hemen 2009 yýlýnda, ilk ekonomik adýmýný attý. ABD vatandaþlarýnýn ve kurumlarýn kaynaðý belli olmayan ve vergilendirilmemiþ hesaplarýnýn deklare edilmesi þartý getirildi. Tabii ki bu adým atýlýr atýlmaz gözler hemen Ýsviçre’ye çevrildi. Ancak Ýsviçre tek baþýna bir þey ifade etmiyordu.

Ýsviçre bankalarýndaki ABD vatandaþlarýnýn ‘gizli’ hesaplarý nicelik olarak olmasa da, nitelik -yoðunluk- olarak Yahudi kökenli ABD’lilerde odaklanýyordu. Bu karar ilk önceleri hem hedge fonlarý hem de yüklü ama deklare edilmemiþ hesap sahiplerini endiþelendirmedi. Sonuçta sýrdaþ, her þeyden azade- Euro Bölgesi’nin ve AB’nin dýþýnda- ama Avrupa’nýn göbeðinde sýrdaþ Ýsviçre ve ondan da sýrdaþ Ýsviçre bankalarý vardý. Ancak ilk endiþe, Obama yönetiminin bu iþi sýký bir FBI operasyonuna dönüþtürmesiyle baþladý. Bu da çabuk atlatýldý.

FBI iþin içinde de olsa, Ýsviçre açýk etmezdi. Ama hiç de öyle olmadý. Ýsviçre’nin en büyük ‘sýrdaþ’ bankasý UBS, FBI ile anlaþtý. Panik baþlamýþtý. Özellikle Hedge Fonlar için iki seçenek vardý; ya kontratlarý ve bilgileri FBI’ya teslim edecekler ya da ciddi bir soruþturmaya uðrayacaklardý. Satýþ dalgasý baþladý, hýzlý bir nakite dönüþ yaþanýyordu. Bu aslýnda 2009 sonunda krizin derinleþmesine yol açan çok hýzlý bir çözülmeydi. Öte yandan, UBS baþta olmak üzere, Ýsviçre bankalarý ilk önce müþterilerine bir mektup yollayarak hesap dökümlerini yasal olarak FBI’ya vereceðini de söyledi. Hatýrlarsanýz Türkiye’de, ayný süreçte, varlýk barýþýný devreye soktu. Ama Türkiye’ye gelmeden önce þunu söyleyelim; kriz sonrasýnýn önemli geliþmelerinden birisi, vergilendirilmeyen servetlerin kaynaðýndaki ülkede vergilendirilmesini saðlayan düzenlemelerin baþlamasý olacak.

Açýða çýkanlar yüzde 1 bile deðil

Ýþte þimdi ICJ eliyle açýklanan hesaplarla iþin ikinci aþamasýna geldik. Bu hesaplarda birçok devletin bürokratý ve siyasetçisi var. Bunlarýn üzerinde durmayacaðým. Çünkü bitmedi bugün okuduðunuz devlet adamlarý ve siyasetçiler iþin yüzde biri bile deðil.

Bu düzenlemenin, göründüðü kadar basit olmadýðýný söylemeliyiz. Çünkü banka ve finans sistemi tam buradan baþlayarak düzenlenecek. Bir önceki sermaye birikiminin sonucu olarak sistem dýþýnda atýl olarak duran trilyonlarca dolar sisteme girecek. Bu ayný zamanda banka sisteminin yeniden yapýlanmasý anlamýna geliyor. Sermayenin doðuya ancak bununla beraber yasal ve reel alanlara yolculuðunun baþladýðýný söyleyebiliriz.

Þimdi bu büyük servetler yýllardýr rahatça uyuduklarý yataklarýndan kalkýyorlar. Yine ABD merkezli büyük fonlarda toplanýyor ve gidecek yer arýyorlar. Ancak bu mekanizma yalnýz Ýsrail kökenli ya da daha geniþ bir tanýmlamayla Yahudi sermayesiyle sýnýrlý deðil. Zaten bu meseleye yalnýz bu pencereden bakmak giderek anti-semitizme varan ýrkçý komplo teorilerine de ýþýk tutar.

Bunun için bu meseleyle ilgili Türkiye’den bir örnek verelim. Baþta da söyledik bu, sermayenin görünmeyen bir ‘çevrimi’ idi. Yani Ýstanbul Boðazý’ný düþünün, hep söylenir ya, Boðaz’ýn metrelerce altýnda baþka bir yeraltý nehri var diye. Bu da öyle bir þey. Sizin gördüðünüz kapitalizmin suyun üstündeki çevrimi. Marx’ýn o ünlü formülüyle söylersek Para-Meta-Para çevrimi. Tekeller, devletler, bankalar, borsalar falan...

Barýþ süreci uyuþturucu ve silah kara paralarýný da ortaya çýkarsýn...

Ancak bir de suyun metrelerce altý var. Bu karanlýk nehirde çok farklý bir mekanizma iþliyor. ABD’nin karþýlýksýz dolarlarý, petrol dolarlarý, uyuþturucu, silah kaçakçýlýðý, silah alýmlarýndan, petrol ve doðalgaz alýmlarýndan, ihalelerden alýnan rüþvetler ve bütün bunlarýn biriktirdiði muazzam servetler gidecek yer bulamayýnca bu offshore hesaplarda toplanýyordu.

Türkiye’de bu mekanizma, asker ve sivil bürokraside, özellikle darbe dönemlerinde dolar milyarderleri yaratmýþtýr. Türkiye için en hatýrda kalan örnek ise Lockheed skandalýdýr. Bu skandalda Türkiye dýþýndaki ülkelerde yürütülen soruþturma sonucunda yolsuzluk skandalýna bulaþanlar yargýlandý, aðýr cezalara çarptýrýldý. Türkiye’de ise bir milim bile ilerlenemedi. Bu yolla dünyanýn en zengin generalleri arasýna giren darbeci generalin kim olduðunu herkes biliyor.

Ama ‘kör gözüm parmaðýna’ yapýlan ve milyarlarca dolarýn rüþvet olarak daðýtýldýðý silah ticaretinde Lockheed skandalý okyanusta damladýr. Bu ‘üst düzey’ ‘kahramanlarýn’ karýþtýklarý yalnýz silah rüþvet mekanizmasý deðildir.

Güneydoðudaki uyuþturucu ticareti paralarý da UBS’in gizli hesaplarýnda ve bu offshore bankalardaydý. Þimdi sormak zamaný: UBS ‘Hesaplarýnýza sahip çýkýn yoksa bunlarý açýklayacaðým’ diye kaç Türk (eski-yeni-asker-sivil) üst düzey bürokrata ya da onlarýn yasadýþý temsilcilerine mektup yolladý? Türkler’in Ýsviçre bankalarýndaki gizli hesaplarýnda 100 milyar dolar olduðu söyleniyor (du); peki yüzde 2 vergi ve hesap sorulmama gibi bir fýrsatý hangi ‘akýllý’ iþadamý kaçýrýr; yoksa bu paralar rasyonel davranan iþadamlarýnýn deðil de ortaya hiç çýkmak istemeyen ‘devletlilerin’ mi?

Þimdi hükümetin ve hepimizin iþi Türkiye’deki ‘savaþ’ zenginlerini deþifre etmektir. Bu olmazsa barýþ yarým kalýr. MASAK ve MÝT ortak çalýþarak FBI’ýn yaptýðýný neden yapmýyor, soruyorum...