Cüneyd Altıparmak
Cüneyd Altıparmak
Tüm Yazıları

Öfke yemi, gıyabi yakınlık…

Kavramlar, toplumdaki durumun aynasıdır. Değişen hayat dinamikleri ve araçlar kelimelerin seyrini de etkiliyor. Her yıl yeni sözcükle tanışıyoruz. Bunların büyük çoğunluğu -artık- internetle ilgili...

Bugün Oxford ve Cambridge Sözlüklerine eklenen ve yılın kelimesi seçilen iki ifadeden ve TDK'nın geçen yıl seçtiği kavramdan yola çıkarak "hukukta ne değişmeli?" sorusuna bir de bu açıdan cevap aramak istiyorum...

TOPLUM DEĞİŞİYOR...

Dil bilimciler ve sosyologlar çok iyi bilirler ki kelimeler bir iletişim aracıdır. Sözcüklerin ortaya çıkışı ise toplumsal duruma dair bir "tespit" sunar. Bu tespit bazen bir "zorluğa" kimi zaman bir "huzura" referans verir. Ancak bizlere mutlaka bir ödev yükler. Burada tespit yetmez. Bir de teşhis etmek gerekir sorunu ve çözümünü...

DİL CANLIDIR

Dilin canlı oluşu yön aldığı mecraya yani topluma yön verme iradesini de doğurur.

Kavramlar anlama formu üretir. Bu haliyle düşünsel olarak toplumun ayak izleridir. Birtakım kelimelerin karşılığı yoktur bazı dillerde. Bazı dillerde aynı kavramın birden fazla karşılığı veya biçimi olabilir.

Yani toplum nereye yönelirse, neyi önemserse veya neyi unutmuşsa dil oraya yeni bir kelime bırakır, ya da iz bırakmadan geçip gider...

ÖFKE YEMİ

Oxford Sözlüğü bu yılın kavramı olarak "Rage Bait" ifadesini seçti. Bu sadece bir belirleme veya "sözcük icadı" değil. Aynı zamanda bu ifade çağın hastalığı olan bilgi düzensizliğinin de bir röntgeni... Türkçesi "Öfke Yemi"... Ya da daha iyi anlaşılsın diye dijital alanda tanımadığınız kimselerin "bilerek damarına basmak" diyebiliriz buna...

GELİR KAPISI OLARAK ÖFKE...

Normalde birini sinirlendirmeyi veya onun size saldırmasını istemeyiz. En azından makul olan böyledir diye düşünüyorum. Ama son birkaç yılın gerçeği böyle değil. Özellikle bilerek "toplumun sinir uçlarına dokunan" ifadeler kullanıp bunu hakaret davalarına çevirip buradan ciddi gelir elde etme amaçlı girişimleri görünce "pes" demiştim. Bilerek karşıdakini suça teşvik etmek bu... Mağdur görünenin "sanık" olması gerektiği bir dilemma yani... Neyse ki birtakım düzenlemeler ile durum -yeterli olmasa da- değişti, değişmeye de devam ediyor...

DEZENFORMASYON ATEŞİNİ HARLAMAK...

Dezenformasyon, "olgu yıkımı" gücüyle toplumsal olarak pusulamızı şaşmamıza neden oluyor... Çağın en büyük güvenlik sorunu bu. İnsanları öfkelerini kullanarak yönetmek. Öfke yemi kavramı da tam bu paradokstan çıkıyor. Bir zamanlar "tık tuzağı" ifadesi vardı. O da gerekli bir bilgiymiş sanmanıza sebep olan bir başlık ile sizi "dijital dünyanın suç sokaklarına" çekmek için kullanılıyordu. Halen düşük yoğunluklu da olsa var bu...

GIYABİ YAKINLIK

Bir başka nokta ise Cambridge Sözlük ile teşhis edilmiş. Kelime "Parasocial"... Kavram, bir tarafın diğerini çok iyi tanıdığı, ona karşı yoğun sevgi ve bağlılık hissettiği, ancak karşı tarafın (ünlü, fenomen veya yapay zeka) bundan haberdar bile olmadığı bir sosyalleşme durumu olarak tanımlanıyor.

Türkçeye "gıyabi yakınlık" diye çevirdim.... Tıpkı mahkemelerin kişi olmadan yaptığı yargılamalar gibi. Ortada bir karar, bir yargılama ve sonuç var ama bundan muhatabın haberi bile yok...

Bu ifadeyi ilk duyduğumda "nasıl bir yalnızlık hali içindeyiz?" diye düşündüm... Öfke yemi kavramı ile oluşan hayret, bu kavramla yerini hüzne bıraktı, itiraf edeyim...

Düşünün hiç tanımadığınız birisini kendinize platonik dost ediniyorsunuz...!

Kalabalıkta ve yalnızız...

"KALABALIK YANLIZLIK"

Hatırlarsak 2024 yılında TDK bu kelimeyi yılın kelimesi seçmişti. Seçme gerekçesinde şöyle diyordu TDK; "...Araştırmalar, sosyal medya ve dijital teknolojilerin kullanımının artmasıyla insanların kendilerini daha yalnız hissetmeye başladıklarını göstermektedir. Sosyal medya ortamında takipçi, beğeni sayılarının önem kazanması, sözde 'kalabalık' bir ortam oluşturulması yalnızlık hissine çözüm gibi algılansa da yalnızlık hissini artıran bir sonuç ortaya çıkarmaktadır. Dijital dünyanın gelip geçici ilişkiler önermesi, yalnızlık hissini derinleştirmektedir..."

KELİMELERİN DEDİĞİ!

Algoritmaların önerdikleri ile inşa olan zihnimiz, bu mantığı kavradıktan sonra tüm meseleye böyle bakmaya başlıyor haliyle... Ortada bir "ruh sağlığı krizi" var... Hukuk bunu görmezden gelemez.

TEMEL MANTIK ESKİDİ...

Hukukun "mülkiyeti ve bedeni" koruyan ve önceleyen yaklaşımı artık yetersiz. Çevre, dayanışma ve benzeri hak kuşakları ile teçhiz edilen yeni durum da "gelecek nesil sağlığı" açısından ihtiyaca cevap verecek mahiyette değil... Zira gelişen tablo, sadece bireysel ruh sağlığımızı bozmakla kalmıyor, toplumdaki kutuplaşmayı da körükleyerek "dijital bir linç kültürü" inşa ediyor.

ÖFKE ARTIK BİR ÜRÜN...

Öfke bir mamul haline geliyor. Bu mamul yalnızlaştırıyor ve kalabalıkta kaybediyor bizi... Kendimize yabancılaşmaktan bir adım öncesi yani. O halde hukuki olarak bu durumu önümüze koyup öfkeyi tetikleyen her unsuru yeniden düşünmek zorundayız.

Düşük yoğunluklu da olsa kin ve nefrete teşvik eylemlerinin yeni bir karşılığı olmalı ve sosyal medya dahil tüm platformların yayın sorumluluğu doğmalı artık...