Öfkeyle kalkan zararla oturur

Kýbrýs sorunu önemli bir dönemece daha giriyor. 2008’de Mehmet Ali Talat ve Dimitris Hristofyas arasýnda baþlayan, daha sonra Derviþ Eroðlu tarafýndan sürdürülen müzakereler çýkmaza doðru sürükleniyor. Rum tarafýnýn isteði üzerine sadece taraflarýn rýzasýna göre ve konsensüsle yürütülen görüþmeler Türk tarafýnýn haklý olarak 40 küsur yýl daha görüþmeyiz demesiyle duracaða benzer.

Eroðlu tarafýndan BM Genel Sekreteri’ne yazýlan ve uluslararasý bir konferans toplanmasý çaðrýsýný içeren öneri kabul olmazsa, görünen o ki müzakereler askýya alýnacak, Kýbrýs Cumhuriyeti’nin AB dönem baþkanlýðý, Cumhurbaþkanlýðý seçimleri derken baþlamasý en erken 2013 Mart’ýný bulacak. AB Kýbrýs Türklerinin haklarýna iliþkin taahhütlerini yine çözümü adres gösterip erteleyecek, Kýbrýslý Türkler de yine Türkiye’yi ve þu anki yönetimlerini suçlayacak.

Türkiye ise büyük bir olasýlýkla sert tepkiler verecek. Kýbrýs’a iliþkin tartýþma tanýma ve tanýmama ekseni üstünden sürdürülecek. KKTC’nin ya da yerine kurulmasý öngörülen Kýbrýs Türk Devleti’nin uluslararasý toplum tarafýndan tanýnmasý için neler yapýlmasý gerektiði konuþulacak. Muhalefet iktidarý suçlayacak, iktidar da geleneksel kriz yönetimi tekniklerini denemeye kalkacak. Sonuçta ise pek bir þey deðiþmeyecek. Statüko sürecek, biz kýzdýðýmýzla kalacaðýz.

***

Oysa sorunu daha detaylý tartýþmakla, dünya siyasetinin gerçeklerinin doðru analizini yapmakla farklý bir yere taþýyabiliriz, statükoyu deðiþtirebiliriz. Ýlk tartýþmamýz gereken de Kýbrýs sorununun çözümünün þart olup olmadýðý olmalý. Bu yazýdan baþlayarak bir kaç yazýmý Türkiye’de ne yazýk ki çok az insanýn ilgisini çeken Kýbrýs sorununa ayýrmayý planlýyorum. Paradigmayý deðiþtirmek gibi bir iddiam yok. Ama okuyan olursa soruna belki farklý bir perspektiften bakýlmasýný saðlayabilirim diye okunmamayý göze alýyorum.

Ancak baþlarken hatýrlatmakta yarar var: Artýk çözüm istemeyen taraf Türkiye ve Kýbrýslý Türkler deðil. Çözüm için elden gelen her þey yapýldý, Annan Planý desteklendi, en çözüm karþýtý lider bile iyi niyetle müzakere etti, hatta çapraz oylama sistemini dahi kabul etti. BM parametreleri çerçevesinde, adil, iki toplumlu, iki kesimli federatif ya da konfederatif bir çözüm olursa bundan herkesin yararlanacaðýna, Kýbrýs Türklerinin ve Türkiye’nin üstündeki çözümsüzlükten kaynaklanan yükün kalkacaðýna þüphe yok.

Diðer yandan biraz yaratýcýlýkla da ayný yükten kurtulmak mümkün. Üretimi teþvik etmekle, Kýbrýs Türklerine pazarlar açmakla, turizm potansiyellerini rekabetçi hale getirmekle ambargolardan doðan sýkýntýlarý ortadan kaldýrabiliriz. Fiyat-kalite dengesi tutturulduðunda dünyanýn öbür ucuna giden Alman, Ýngiliz, Fransýz, hepsinden önemlisi de Türk turist neden KKTC’ye gitmesin?

Kaliteli bir tatil yapacaðýna kanaat getirdikten sonra uçaðýnýn Ýstanbul’a inip kalkmasý kimi ilgilendirir? Yakýn Doðu Üniversitesi hastanesinin sunduðu saðlýk imkanlarýndan yararlanmak isteyebilecek Kuzey Avrupa ülkelerinin yaþlanmýþ nüfusu doðrudan uçamýyor diye neden Lefkoþa’ya gelmesin? Sanki Sicilya’ya ya da Yunan adalarýna giderken aktarmasýz mý uçuyorlar?

***

Bizim yapmamýz gereken KKTC’yi dünya ile rekabet edebilir, kendi ayaklarý üstüne dikilebilir hale getirmek olmalý. Kýbrýs’ýn kuzeyinde üretilen ürün makul fiyatlý olduktan sonra tamamý Ýstanbul’un bir ilçesine yetmez. Baþka yerlere satmaya gerek dahi kalmaz. Artýk Kýbrýslý Türklerin de Türkiye’nin de izolasyonlarýn arkasýna sýðýnmamasý gerekiyor.

Diyeceksiniz ki AB Doðrudan Ticaret Tüzüðü’nü çýkartmasýn mý? Tabii ki çýkartsýn ama çýkartmýyor diye biz AB-Türkiye iliþkilerini Rumlarýn ve AB’nin Rumlarýn arkasýna sýðýnan üyelerinin insafýna neden býrakalým? Gümrük Birliði’nden doðan sorumluluklarýmýzý yerine getirelim, býrakalým onlar karþýmýza baþka engeller çýkartsýn, býrakalým AB kendini komik duruma düþürsün, býrakalým Almanya ve Fransa ýrkçý ve ayrýmcý olduklarý için Türkiye’yi AB üyesi olarak görmek istemediklerini açýklasýn.

Devamý Salý gününe...