Öğrenci boykotu ayrı, hakaret ayrı...

Boğaziçi Üniversitesinde rektör meselesi bir türlü yatışmıyor. Yeni rektör dışarıdan bir atamayla da gelmedi. Prof. Mehmet Naci İnci, üniversitedeki öğretim üyeleri içinden rektör seçildiği halde, öğrenci eylemleri devam ediyor. Öte yandan öğrenci eylemlerinden çekinilecek, kaçınılacak bir yan yok, her demokratik ülkede yaşanabilecek şeyler bunlar. Lakin, geçen gün seyrettiğim bir video, hiç tanımadığım halde Rektör bey adına mahcup olmama yol açtı...

Öğrenci eylemlerinin yabancısı değiliz, üstelik bizler sadece öğrencilik günlerimizde değil, hayatımıza bedel bir sivil hak arama eylemi içindeydik. Bendeniz 50 yaşıma kadar gasp edilmiş eğitim ve meslek edinme haklarımız adına sivil eylemleri devam ettirmiş bir kişiyim... Eylemci öğrencilerin yabancısı değilim, benim eylemlerim 19 yaşımda başladı, dört yıl önce bitti. Bu yüzden bunu söylemeye hakkım var: Boykotun da bir etiği vardır; maksadı, içeriği, koşulları, sınırları, dolayısıyla kimliği olmalıdır. Sınırsız, koşulsuz, amorf bir boykot amaçtan yoksunluk taşır, amacı olmayan boykotsa etik dışıdır. Bu yüzden, boykotun içeriği, tıpkı bir dava içeriğine benzer. Maksadı ve talebi vardır, maksadı ve talebi olan her şey gibi bir sonuca ulaştığında zaman aşımını doldurur. Yani kafamızın estiğinde çıkıp birilerine hakaret ettiğimizde o iş boykot değil, hakarettir.

Boykot ve protesto hakkını kullanmak çok değerli bir eylemdir ve tıpkı ifade hürriyetine benzer. İfade etme hakkınızı kullanmak insani açıdan en önemli haklarınızdandır, ama bu hakkı başkalarının kişilik haklarına saldırı mahiyetinde icra edemezsiniz...

Rektöre, 'hiç utanmıyor musunuz ne utanmaz insansın' dediğinizde, yaşı sizden bir hayli büyük ve akademik emeği sizden kat be kat üstte bir üstadınıza, hocanıza, hakaret etmiş oluyorsunuz. Bu boykot değil! Sosyal medyada bu durumu eleştirdiğimde, ne var yahu bunda hakaret mi var diyenler oldu... Temiz yaşamış insanlar için, utanmak en değerli duygulardandır ve bunu incitmek, şerefle, haysiyetle, izzetle oynamak demektir...

Fikri mücadelenizi, politik eleştirinizi sonuna kadar yapın, hakkınızı sonun kadar arayın. Ama Boğaziçili olmak, size insanların haysiyetleriyle oynama hakkını vermez... Hele bu çirkin saldırının içinde başörtülü kız öğrencilerin de olduğunu görmek benim ruhumu ayrıca incitti. Çünkü onlar, yeryüzünde güzel ahlakın ve merhametin temsilcisi olan bir Peygamberi dinleyerek büyüdüler... Çok üzüldüm.

.............................................

Hafta içinde Çorum'da CHP Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu da benzeri bir görgü dışı durumla karşılaştı. Caddede yürürken selam verdiği bir kadın, el kol işaretleriyle 'gelme, gelme' diye bağırarak, çocuğunu kaçırdı. Allah aşkına böyle bir davranış Anadolu irfanı içine sığar mı? Aynı fikirde olman gerekmiyor, o partiyi tutman gerekmiyor. Ama size selam vermiş, yaşı sizden bir hayli büyük bir kişiyi bu şekilde rencide etmek doğrusunu isterseniz, herkesi mahçup etti, tüm toplum, o hanım adına utandı.

.............................................

Nedir bu sevgisizlik, nedir bu tahammülsüzlük, nedir bu hoyratlık bilmiyorum... Başımıza gelen onca afetten, yaşadığımız, yangın, sel, toprak kayması gibi ağır sınavlardan sonra bile birbirimizin değerini bilmiyoruz... Ülkemizin, şehirlerimizin, ağaçlarımızın, denizlerimizin, toplumumuzun değerini har vurup harman savuruyoruz... Niçin? Sevmek zorunda değiliz haydi diyelim, ama saygı azami hukuki mesafedir... Hiç olmazsa saygı...