Bu sütunda Pazar günleri eðitim yazýlarý kaleme alýyorum.
Bu ortamda, ülkenin her kademesinde çýldýrmýþlýk emarelerinin görüldüðü bu günlerde bir eðitim yazýsý yazmak ne kadar anlamlý bilemiyorum ama ben yine de deneyeceðim.
Üstelik belki de konu, döner dolaþýr, bir yerinden bu çýldýrmýþlýk ortamýna da baðlanabilir.
Eðitim konusunda en düzgün araþtýrmalarý bizim de üyesi olduðumuz OECD yayýnlýyor.
Elimizde OECD’nin 2012 senesinde yayýnladýðý bir öðretmen maaþlarý mukayeseli tablosu mevcut.
Bu tabloda ilkokul (ilk beþ sene), ortaokul ve lise öðretmenlerinin baþlangýç aþamasýnda, 15 senelik kýdemde ve kýdemli denebilecek aþamada ortalama maaþ düzeyleri var.
Maaþlar senelik, ABD dolarý cinsinden ve en önemlisi satýnalma gücü paritesi temel alýnarak verilmiþ.
Satýnalma gücü paritesinin temel alýnmýþ olmasý çok önemli zira bu yöntem bizim gibi ülkelerde maaþlarýn yapay bir biçimde düþük gözükmesini engelliyor.
Tablolar þunu gösteriyor: Türkiye’de öðretmen maaþlarý Þili, Meksika ve Avrupa’nýn eski sosyalist ülkeleri dýþýnda bütün ülkelerden daha düþük bir seviyede.
15 sene kýdemli bir ilköðretim öðretmenin senelik maaþý bizde satýnalma gücü paritesine göre 25.2 bin dolar iken OECD ortalamasý 38.1, AB ortalamasý (OECD üyesi 21 ülke) 38.6 bin dolar.
Her aþamada OECD ve AB ortalamalarý bize oranla yüzde 50 daha fazla.
Almanya’da ise öðretmen maaþlarý satýnalma gücü paritesine göre bizim yaklaþýk iki katýmýz.
Bu görüntü bardaðýn boþ yarýsý; kiþi baþýna gelirle mukayese ederseniz ise bizim maaþlar bardaðýn dolu tarafýný gösteriyor.
Ancak, maalesef bardaðýn boþ tarafý daha operasyonel (benim de dilim gündeme uydu galiba) zira sonuç olarak öðretmen diye adlandýrdýðýmýz kiþi beþeri sermaye üretmede birinci derecede etkin ve küresel piyasalarda, AB gümrük birliði dahilinde bu beþeri sermayenin ürettiði mal ve hizmetler rekabet ederken kiþi baþýna gelir sorulmuyor.
Bu aþamada bu sütunda senelerdir dile getirdiðim bir iddiayý, bir tezi yineleyeceðim ve konuyu öðretmen maaþlarýna baðlayacaðým.
Anaokulu aþamasýndan lise son sýnýfa kadar ülkemizde 15 milyondan fazla öðrenci var.
Devletin bütçe kýsýtlarý ya da tercihleri, öðretmen sayýsý göz önüne alýndýðýnda mevcut öðretim sisteminin bu 15 milyonu aþan öðrenciyi, üstelik çok ama çok anlamsýz mevcut müfredat anlayýþý ile, bir yerlere getirmesi imkansýz.
OECD’nin 2012 yayýnýndan da gördüðümüz öðretmen maaþlarý bu sevimsiz manzarayý daha da belirgin, daha da görünür kýlýyor.
Bu maaþ tablosu ülkemizde kolay kolay senelerce düzelemeyecek.
Bu durumun sonucu olarak da öðretmenlik maalesef daha uzun bir süre, demografik baský iyice azalana kadar, daha iyi yetiþmiþ, daha nitelikli kadrolarýn birinci, ikinci meslek tercihi de olmayacak.
Bu son durum ilköðretim ve lise öðrencilerinin durumunu daha da olumsuz etkileyecek.
Bu veri ve kýsa vadede deðiþmesi olanaksýz koþullarda yapýlmasý gereken iki þey var.
Birincisi, 4+4+4 aþamasý için çok daha mütevazi hedefler koymak ve gençleri verimsiz, lüzumsuz bir müfredatla uðraþtýrmamak.
Ýkincisi ise, üniversitenin lisans aþamasýný (üç sene olsa çok iyi olur) bu temel açýðýn etkin kapatýlmasýna yönlendirmek.
Meslek, araþtýrma, bilim üretme bu üç senelik lisans aþamasýnýn sonrasýna sarkýtýlmalý.
Etrafýmýzda yaþanan çýlgýnlýklar ile mevcut beþeri sermaye birikimi ve üretimi arasýnda da bir iliþki mutlaka vardýr diye düþünüyorum.