Oktay Bey’e kapağımdır

Değerli Oktay Bey, ister “Kurucu Meclis” üyeliğinden sonra Londra’ya gönderilmiş olun, ister İngilizcenin kitabını yazmış olun, isterse kendi isteğinizle Hürriyet’ten affınızı istemiş olun. 

Durumunuz değişmiyor.

Bunlar sizin “Demokrat Parti karşıtlığı” ve “Menderes düşmanlığı” özelliklerinizi değiştiren “hasletler” (!) değil.

Bir Demokrat Parti karşıtıydınız.

Bilinen Menderes düşmanlarından biriydiniz.

Kurucu Meclis üyesiydiniz.

Ki, 61 anayasası kazığında (“çifte parlamento” uygulamasında) sizin de katkınız vardı.

Darbeyi sevinçle mi karşıladınız, bilmem...

Çok üzüldüğünüzü de sanmıyorum.

Menderes’in idam edilmesi evet, içinizde bir “kırılmaya” yol açmış olabilir ama bunu olması bir durum (bir akıbet, kaçınılmaz bir son) olarak gördüğünüz ve onayladığınız da sır değil.

Ki, bu “son”a işaret ederek, sürekli aba altından sopa gösterdiniz, sürekli siyasetçileri Menderes’in akıbetiyle korkuttunuz; “Menderes de böyle yapmıştı”, “Sonu Menderes gibi olur”, vs...

Bir zamanlar darbeyle korkuttuğunuz Meclis’e “üye” seçildiniz. Bu da tarihin galip cilvelerinden biri...

Hürriyet maceranıza gelince...

Haklısınız.

Kendi isteğinizle ayrılmışsınız.

Buna itiraz edecek, “Hayır, öyle olmamıştır... Kovulmuştur...” diyecek halimiz yok.

Fakat ayrılmanızı hızlandıran “vetire”yi hepimiz yaşadık.

Bir başyazınızda (muhtemeldir ki kendinizi gaza getirdiğiniz bir başyazınızda), bu ülkeyi yönetenlerden bahisle, “bunlar analarını da satarlar” buyurmuştunuz ve çok ayıp etmiştiniz.

Bu sözü niçin sarf ettiğinizi bilmiyorum. “Sahte okey” nitelememde “kabalık, arsızlık, haylazlık” vehmeden hâzâ beyefendi Oktay Ekşi, bu sözü niçin yakıştırdı kendisine? Hala anlayabilmiş değilim.

Bir ifadem (içindi “ahlaksızlık” geçen ifadem) sizi üzmüş.

Doğrudur.

Sizi üzmek cehdiyle kalkışmadığımı bilmenizi isterim.

Sarf ettiğiniz sözün “ahlak”la ilişkisini kendiniz kurcalayın. Bakalım karşınıza ne çıkacak? Ettiğiniz lafları “ahlaki” bulabilecek misiniz?

Diğer muhataralı ve “ahlak”la ilişkisi problemli ifadelerinizi anmıyorum bile; “rezil, iğrenç, ahlaksız” diye saydırmıştınız ve yine çok ayıp etmiştiniz.

Bir de “Basın Konseyi” maceranız var.

Bu maceranıza ilişkin çok sayıda yazı yazdığımı ve sorularıma doğru dürüst karşılık alamadığımı siz de çok iyi hatırlayacaksınız. Başkanlığını yaptığınız kuruluş, belli bir kesimdeki gazetecilerin kendilerini ifade edebildikleri bir kanala dönüşmüştü ve mahallenizden saymadığınız gazetecilere karşı olabildiğince “kıyıcı”ydı. Bunu, hakkımda verdiğiniz “kınama” cezasından biliyorum. Ki, bir sohbetimizde ‘(sizinle oturup yemek yemiştik, hoşça vakit geçirmiştik), bana hak verdiğinizi hatırlıyorum.

Hülasa Oktay Bey, maksadım sizi üzmek değil...

Bir “rahatsızlığınız” varsa. Ki, olduğunu tahmin ediyorum. Bunu kendiniz yaratıyorsunuz.

Kendi durumunuzdan, kendi siyaset etme tarzınızdan şekvacı olmalısınız.

HAMİŞ:

Hürriyet’in “Alo” namıyla maruf şaşkın ördeği, son zamanlarda sofistike “yandaşlık” örnekleri sergilemeye başladı. Vaktiyle CHP’liler için kullandığı “hakikaten şahane, hakikaten mükemmel” tanımlamalarını, artık AK Parti yöneticileri için kullanıyor. Ben de bu değişimin esbabını merak ediyorum işte. Kaç yılın yandaşıyım, böyle mükemmel yazılar yazamadım; çok istediğim halde “İşte AK Parti’yi övüyorum. Hem de gürül gürül övüyorum, size ne!” diyemedim... Demek ki “Alo” hattı iyi çalışıyor...