Okuyucularla Hasbihal.. ‘Başınıza getirdikleriniz, aranızdayken başınızdaymış gibi; başınızdayken de, aranızdaymış gibi olsun..'

Pazar günlerini 'Okuyucularla Hasbihal'e ayırdığımız bu sütununda, yine okuyucu mesajları etrafında durmaya çalışacağız.

*İstanbul'dan sosyolog olduğunu belirten Yücel Erzurumluoğlu diyor ki: 'Başkanımız Erdoğan 8 Mart günü yaptığı açıklamada, 31 Mart günü yapılacak olan mahallî seçimlere işaretle, 'Bu seçim benim son seçimim olacak..' dedi..

Doğrusu, heyecanlandım ve üzüldüm de.. Çünkü, 'liderlik'lerin , toplumların ve devletlerin hayatında özel yer ve etkilerinin olduğu unutulamaz. Bir Adnan Menderes, 1923-1950 arasındaki 27 yıllık dayatmacı ve halktan kopuk ve halkın inanç ve değerlerine savaş açan ceberrutluklardan sonra halk tarafından, halkın içinde, onların arasında olmasından dolayı sevilmişti.. Demirel de halk arasına karıştığı zaman, onlardan birisi oluyordu.. Sonunda yularını masonlara kaptırmasaydı, iyi bir intiba bırakabilirdi. Turgut Özal da tipik bir halk adamıydı.. O da, içinden geldiği halkın değerleriyle barışık olduğundan halkın sevdiği liderlerdendi. Ecevit ise, devamlı 'halk' dediği halde, halkın arasında inemeyen laik-mütegallibe zümresinden geldiği için; tıpkı çoğu solcuların zengin kesimlerden oldukları halde devamlı halktan söz edişlerinde olduğu gibi, halktan kopuk bir noktada olmaktan kurtulamıyordu. Nitekim, İstanbul'un Kadıköy, Beşiktaş, Ankara'nın Çankaya gibi lüks kesimlerinde kapitalist hayatın içinden ve amma solcu söylemlerle konuşanların, hattâ yüzde 80'i bulan bir oyla desteklenmeleri halkımızın büyük kesimlerinin gözünden kaçmıyor.

O geçmişteki liderlerden sonra, Erdoğan kendisini zorlayarak değil, içinde yetiştiği Müslüman halkın değerlerinin gözcüsü olması açısından, gerçek bir halk lideri oldu. Onun içindir ki, 1994'den 2024'e, 30 yıldır, halkının büyük kesimlerinin net desteğine sahip.. Elbette zamanı gelince, nöbeti devredecektir.

--Bu okuyucumuzun bu uzuuun değerlendirmesinden bu kadarca bir özetleme yapabildik. Evet, gerçek liderler öyle kolay çıkmıyor ortaya.. Bazıları tarihte, zorbalıkla lider olurlar- yapılırlar ve halk kitlelerine dayatılırlar. Öylelerinin, darbelerden ve dârağaçlarından medet umarak 'lider' gösterilenlerin hesabı ayrı..

Ayrıca, siyasî liderler de genel olarak, günümüz dünyasının şartlarında 10 yılda inişe geçmektedirler. Erdoğan'ın ise, 30 yıl boyunca Müslüman orta-alt gelir kesimlerinden on milyonların desteğiyle bütün seçimleri açık-ara kazanarak sürdürdüğü ortadadır. Ama, zamanı gelince, o da yerini başkalarına bırakacaktır elbette.. Esasen, 'mezarlıkların, vazgeçilmez oldukları sanılanlarla dolu olduğu' gerçeğini Başkan Erdoğan da en iyi bilen bir inanç kültüründen gelmektedir. Bu bakımdan, 'Bu, benim son seçimim..' derken, şahsen 30 yıl boyunca halkın aslî değerlerinden temelde kopmadan, ama, bizzat kendisinin de zaman zaman ifade ettiği üzere, 'Yapmadıklarımız/ yapamadıklarımız ve yanlışlarımız olmuştur, olacaktır.. Kusursuz, hatasız insan tipi üretmeyelim..' diye açık yürekli beyanlarda bulunan bir Erdoğan'ın mevcut şartlarda yapılması gerekenleri, geceli- gündüzlü , durmaksızın, yapmaya çalışan birisi olarak, insafla değerlendirilmesi gerekir, herhalde..

Bu vesileyle belirtelim, Hz. Ömer'den gelen bir ilginç 'rivayet'te, 'Başınıza getirilecek olanların, aranızdayken başınızda ve başınızdayken de aranızdan birisi gibi olmasına dikkat edin..' sözü vardır. Bu konuda, Tayyib Bey ilginç bir örnek olduğu gibi, Müslüman halk tarafından seçilmek için aday olanların da, aslî değer ölçülerinden ayrı olarak, insan ilişkilerindeki tevazu ve icraat adamı özellikleri açısından bu tavsiyenin göz önüne alınması çok faydalı olacaktır, herhalde..

*İstanbul'dan Fâtima Fedakâr diyor ki: 'Etrafımızda niceleri, Erdoğan'ın İsrail'i, cinayetlerinden vazgeçirmek için niçin harekete geçmediğini' söz konusu ediyorlar..

--Bu hanım kardeşimize belirtelim ki, Tayyib Bey'in dün 'İlim Yayma Cemiyeti'nin kongresinde yaptığı konuşmada bu konudaki suçlama ve iddialara karşı söylediklerini okumasını tavsiye edelim.. Ve ayrıca, meselenin sadece İsrail olarak görülmemesini de.. Çünkü, başta Amerikan emperyalizmi başta olmak üzere bütün şer güçler, bütün bu firavunlukların işlenmesine tam destek veriyorlar ve Siyonist haydutlar çetesi İsrail'in saldırılarına müdahale edenlere müdahale edeceklerini taa baştan söylediler.. Yani, yeni bir Haçlı Seferi.. Böyle bir durumda, savaştan kaçmadan; ama, savaşı, düşmanın istediği zaman , mekân ve şekilde değil de, kendi irademizle belirleyeceğimiz zaman, mekân ve şekilde vermemiz gerekiyor..

*Çorum'dan Rıza Ahmetoğlu isimli okuyucu ise, Amerika Başkanı Biden'ın, evvelki gün yaptığı, konuşmada, 'Gazze'de, çoğunluğu kadın ve çocuk, 30 binden fazla insanın öldürüldüğünü, evlerin yıkıldığını, şehirlerin harabeye döndüğünü" nihayet itiraf etmesini nasıl görmeli?' diyor..

--Nasıl mı görmeli? Timsah gözyaşları!!.

Bilindiği üzere timsahlar, avları ne kadar büyük olursa, gözyaşları o kadar çok akar.. Acı çekmekten değil, yutma zevkiyle.. Siyonist İsrail rejimini korumak için 10 milyarlarca dolar ve en gelişmiş silahlar vermekle yetinmeyip, Doğu Akdeniz'e 2 uçak gemisini gönderen ve , 'İsrail diye bir devlet olmasaydı bile, biz burada böyle bir devleti burada yine kurardık..' diyen de Biden'dır.

*