Bu haftaki 'Okuyucularla Hasbihâl'de, tartýþmalý konular yýðýldýðýndan, okuyucu görüþlerine ve onlara verilen cevaplarýn özeti verilmeye çalýþýlacaktýr.
*
*Ýstanbul'dan Fevziye Korkusuz diyor ki: 'Dikkat ediyorum âbi, yazýlarýnýzda, insanlarýn ideolojilerine baðlýlýðýný, dinlere baðlýlýk gibi görüyor ve hattâ ideolojileri de bir din gibi deðerlendiriyorsunuz...
Yanlýþ mý düþünüyorum?
--Bu haným kardeþimize hemen belirteyim ki, 'din, ideoloji...' gibi kelimeler, onlara baðlý olanlarýn hayata bakýþlarýnýn genel çerçevesini verir bize... Bu açýdan bakýldýðýnda, TDK'nin eski bir baskýsýnda, 'din' kelimesinin bu çerçevedeki genel mânâsýna iþaretten sonra, 'Kemalizm, Türk'ün dinidir...' þeklinde bir örnek cümle kurulmuþtu.
Ki o dönemin 'Maarif vekillerinden Hasan Âli Yücel de, bir þiirinde 'Bu türlü dinsizlik diyânetimdir benim' diyordu...
Evet, 'ateist'ler de, 'ateizm de bir dindir, dinsizlik dini...' derler.
Her ne kadar þimdiler de oðlu, 'Babam inançlý birisiydi...' dese de kendisi, inançsýzlýðýný alenen ve 'ateistliðini' açýklayan müteveffâ A. Nesin bile, 1980'li yýllarda, 'Yahu arkadaþ, dos-doðru düþün... Müslümansan, laik olamazsýn; laiksen o zaman da Müslüman olamazsýn...' derdi...
Doðru da diyordu...
Çünkü 'laik'ler, birilerinin dediði gibi, 'gökten veya baþka bir âlemden indirildiðine inanýlan kitaplarý ve hükümlerini kabullenmezler... Yani, bu açýdan laiklik de bir, 'hayata bakýþ ve dünyayý deðerlendiriþ' tarzýdýr ve 'Benim dinim de, dinsizlik dinidir...' diyenler gibi, kendi bakýþ açýlarýný baþkalarýna zorla dayatmaktadýrlar, fiilen... Ama bunu topluma açýkça söylerlerse, sahnenin üzerlerine yýkýlacaðý korkusuyla, bundan kurnazca çekinirler.
Bunu, diðer bütün ideolojilere, fikrî sistemlere, inançlara da teþmil edebiliriz.
*
*Ýsmini vermeyeceðim bir yazar arkadaþ da, evvelki günkü yazýmda 4 Haziran Cuma günkü yazýmdan bir noktaya itiraz etmiþ... Ben o yazýmda, 'Tanrý varsa, öldürülmelidir...' diyen ve gücetaparlýðý þiar edinen Sosyal Darvinizm'e baðlý olan Friedrich Nietzsche'nin, frengi hastalýðýnýn tahribatýnýn da etkisiyle ömrünün son 11 yýlýný þuûrunu yitirmiþ ve delirmiþ olarak geçirdiðini yazmýþ; bunu da, sonuçta o çýlgýn 'ateist'çe laflarýn etkisini zýmnen anlatmak için belirtmiþtim. Ýtiraz eden arkadaþ, onun delirdiðini reddetmiyor ama týmarhanede deðil, evinde öldüðünü söylüyor, -diyelim ki, öyle ise de bu, o konunun içinde teferruat kabilindendir- ama bu arkadaþ, Nietzsche'nin gücetapar ve ateist de olmadýðýný, kaynaðý belirsiz yayýnlara dayanarak yazý yazmamamý da tavsiye ediyor; hattâ ona 'kafir denilemeyeceði' gibi zýmnî iddialarda bile bulunuyor, baþkalarýnýn da benim inancým hakkýnda benzer nitelemelerde bulunabileceðini imâ ederek; gülüp geçtim.
Nezir Demircan Hoca, 'yeni Genel Kurmay Baþkaný Org. Metin Gürak'ýn 'Mardinli olduðu'na dikkati çekmiþ ve heyecanlanmýþ...
'Jandarmadan korkardým, köyümüze her geldikçe,
Kur'an saklanýrdý, köyü kontrol ettikçe...
mýsralarýyla dile getirmiþ duygularýný... Ve þöyle devam ediyor: 'Bu son tâyinler devrim niteliðinde... Çünkü bizim çocukluðumuzda komutan olmak için, belli coðrafî bölgelerden ya da belli etnik köklerden olmak gerekirdi. Dahasý, sadece Türk kavminden olmak bile yetmiyordu, Selânik ve çevresi kökenli olmak bile þarttý.
Þimdi ise bizi birbirimize baðlayan deðerler sistemine doðru ilerleyiþ inþaallah daha da geliþir.
--Evet, Nezir Hoca'nýn bu tespitlerine ne denilebilir? Saðlýklý olan, bütün Müslümanlarýn, 'Tevhîd' inancý, yani, 'Lailâheillallah' etrafýnda sadece sözle deðil, fiilen de birlikte olmasýdýr.
Hatýrlayalým ki Ýslâm milleti, insanlar arasýnda þeytanî yöneliþlere itibar etmediði için kýsa sürede yükselmiþti. Peygamberimizin etrafýnda, Habeþ'ten, -kalbi pýrlanta gibi olan- siyahî bir Bilâl vardý; Yemen'den Ebû Zer, Rûm (Roma Ýmparatorluðu) diyarlarýndan Suheyb, Fars/Ýran diyarlarýndan Selman vardý. Ama Resul-i Ekrem'in amcasý Ebû Leheb ise þirk ve inkar cephesinin öncüsü idi.
Ve Hz. Bilal'e, 'siyah kadýnýn oðlu' diye hitap edildiðini duyan Hz. Peygamber (S)'in, o sözü söyleyen bir sahabesini, 'Ey, ... (filan), sende hâlâ Câhiliye döneminden kalýntýlar görüyorum, kendini bunlardan temizle!..' diye ikaz ettiðine dair 'rivayet', yolumuzu devamlý aydýnlatacak önemli bir ölçüdür. Evet, biz, 'Millet-i Ýslâmiye' olarak tek kalp idik. Bizim aramýzda renk, ýrk, kavim-kabile, coðrafî mýntýka farklýlýðý veya sosyal konum ya da farklý meslekî veya ideolojik gruplardan dolayý ayýrým yapmak haramdýr.
Ama, hatýrlayalým ki bu konuyu merhûm Erbakan 30 yýl öncelerde, siyasî plânda Bingöl konuþmasýnda dile getirip, 'Siz, 'Ne mutlu...' diye kendi kavminizi yüceltirseniz, sizinle ayný etnik kökenden olmayan kardeþlerimiz de kendi kavmî kökenleriyle gururlanmak durumunu tabiî sayarlar.. Halbuki, hepimiz, 'Elhamdulillah Müslümanýz...' deseler, hiç bir mesele kalmaz..' mânâsýndaki sözleriyle, milletin birliðini saðlayan temel harcý gösterince, 'Bölücülük' suçlamasýyla muhakeme edilmiþ ve mahkûmiyet cezasý verilmiþti.
Bizim sosyal bünyemize hele de son 100 yýlda ârýz olan ýrkçýlýk ve kavmiyetçilik sapkýnlýðý ve sarmalýnýn kimler tarafýndan nasýl getirildiðini derinlemesine anlamak isteyenlere, Nuh Albayrak Bey'in dün star.com.tr'de yayýmlanan, 'Kürt çocuklarý askerî okullardan neden ayýklanmýþtý?' baþlýklý yazýsýný okumalarýný bilhassa tavsiye ediyorum.
*
*Balýkesir'den Sýddîk Ergün isimli okuyucu, 'Bu sene cuma gününe denk gelen Âþûrâ günü, cuma hutbelerinde sadece Kerbelâ konusunun iþlenmesi dolayýsýyla Diyanet'i, o günün nice baþka faziletlerine hiç deðinilmemiþ...' diye suçluyor...
--Ýnsaf be kardeþim, sen de 'Âþûrâ gününün faziletlerini okursun, olur-biter... Ama, Kerbelâ Faciasý gibi Müslüman dünyasýnýn kalbine, 14 asra yakýn bir zaman öncesinde saplanan hançerin acýsýný deðil de, Hz. Nuh'un gemisinin karaya oturmasýndan söz edelim diyorsan, engelleyen yok...
*
*Nihat Özçelik isimli okuyucu ise, geçen hafta, Kerbelâ konusunda acý tarih kesitinden vermeye çalýþtýðým iki yazým ve 'Musâ ve Firavun, Huseyn ve Yezid hayattan doðan iki kuvvettir...' þeklindeki baþlýkta kullandýðým ibareye bozulmuþ... 'Ýstanbul'a kuþatmaya gelen ordunun baþýnda bulunan Yezid'i, Firavun'a nasýl benzetirsin' gibi itirazlarýný bir takým hakaret sözleriyle ifade etmiþ...
--Hakaret sözleriyle bu konulara ilgisini nasýl baðdaþtýrmasý merakýmý celbeden bu mesajýn sahibine önce þunu belirteyim, o yazýnýn baþlýðýndaki cümle, bana deðil, Hint Müslümanlarýnýn büyük ârif ve mütefekkir þairi olan -ve de Sünnî Müslüman olduðunu da belirtmeliyim- 'Muhammed Ýkbal'e aittir ve amma, elbette þahsen de benimsediðim bir söz... Býrakalým, Þiî Müslümanlarý; Sünnî Müslümanlar içinde de, tarih boyunca, ulemâ ve fuzelâ'dan, Yezid'i temize çýkarmaya çalýþan aklý baþýnda kimseyi bulamazsýn...
Hakaret sözlerine gelince... 'Kötü söz, sahibinin týynetini gösterir' demekle yetiniyorum. Hatýrlayalým, Yahudiler gelip Hz. Ýsâ'ya aðýzlarýna geleni söylediler, o da ona sükûnet içinde karþýlýk verdi... Hz. Ýsâ'ya, 'Niçin o kadar sâkin bir þekilde karþýlýk verdiðini' sorduklarýnda, Hz. Ýsâ da, 'Herkes kendi týynetinin gereðince konuþur...' dedi. Evet, herkes konuþurken-yazarken, kendi týynetini de ortaya koyar...
Bu kiþi ayrýca, benim böyle yazýlar yazmak için, kimden para aldýðýmý da soracak kadar saçmalamýþ... Bir insan fikrini söylerken, mutlaka birilerinden para alarak yazýyor sanýlýyorsa, ben yine de ona, 'Böyle yazman için sen kimlerden para aldýn?' diye ayný seviyeye düþmeyeceðim.
*
*Turgay Mýzrak isimli okuyucu ise, 'emperyalizmin desteði olmasa, 'o bir hiçti...' diyor, siyasî bir þahsiyet için...
--Bu okuyucu, bu gibi iddialarýný seçim öncesinde de, devamlý tekrarlýyor; 'saf dýþý olacaksýnýz, gümbür-gümbür geliyoruz...' diyordu. Gözü o kadar kararmýþtý ki, emperyal dünyanýn en ünlü yayýn organlarýný ve TV ekranlarýný, seçimler öncesinde, haftalarca-aylarca, hangi liderin mutlaka yenilgiye uðratýlmasý konusunda yapýlan onca yayýnlardan da habersiz olduðu anlaþýlýyor.
*
*Denizli'den Rýza Demirciefeoðlu isimli okuyucu da diyor ki: Bu günlerde, bir filmin, dijital mecrada yayýnlanmasýna Amerika'da etkili olan Ermeni lobilerinin baskýsýyla engel olunduðuna dair tartýþmalara girmediniz, günlerdir... Ýlgisizliðiniz, bilmediðinizden olmasa gerek...
--O filmi izlemediðime göre, konusunu tam bilmiyorum. Sadece Ermenilerin rahatsýz olmasýna bakarak, konuyu benimsemek veya mahiyetinden haberdar olmadýðýmýz bir konuda savunma yapmak ne kadar saðlýklý olur, bilmiyorum.
Bir örnek vermek gerekirse... Almanya'da Adolf Hitler'i sadece eleþtirmek hürriyeti vardýr, onun hakkýnda övgü dolu bir söz söylenirse, neler-neler olmaz ki... Hür olarak deðerlendirilmesi kanunen mümkün olmayan ve sadece övülmesi serbest olan bir konu veya kiþi etrafýndaki tartýþmalara katýlmak da tersinden ayný noktaya varabilir.
*