Okuyucularla hasbihal: Mescitler-câmiler bizim kýþlalarýmýzdýr; hayat mücadelesini oralardan öðreniriz-öðrenmeliyiz…

*Bekir Gümüþoðlu isimli okuyucu, '15 Eylûl Cuma günü câmilerde okunan hutbelerde hayat pahalýlýðý, fiyat oynamalarý, satýcý ve alýcý, kiraya veren ve kiracý arasýndaki iliþkilere deðinilmesi son derece güzeldi, bence... Halkýn sosyal hayattaki davranýþlarýnýn, bu þekilde Ýslamî gereklerle güçlendirilmesi gerekir... Diyanet'in teþekkür edilmeyi hak eden bu yöndeki çalýþmalarý, toplumun her kesimini ilgilendiren konularda Ýslâm'ýn hüküm ve yaklaþýmlarýnýn anlatýlmasý, dinin sosyal hayatýn aslî deðerlerimize göre þekillendirmekteki rolünü de anlatmaya vesile oluyor...' diyor...

--Evet, bu gibi hutbeler, gerçekten de halkýmýzýn uyanmasý, kendisine gelmesi açýsýndan çok etkili oluyor... Düþünelim ki, mahalle pazarlarýndaki satýcýlar bile birbirlerini, 'Bu pahalýlýkta, taze fasulyeye 30 lira denilir mi, de gitsin, 50 lira...' diyerek ve hem de herkesin duyacaðý þekilde ikaz ediyorlar, hattâ ayýplýyorlar... Öylelerine o anda bir söz söylemeye kimse cesaret edemiyor... Çünkü basit ve kabaca ve de hattâ ahlâksýzca sözlerle karþýlýk vereceklerinden, kavga çýkabileceðinden endiþe ediliyor.

Bu bakýmdan bu gibileri, belki, çoluk-çocuklarýnýn helâl olmayan kazançlar elde etmekten sakýndýrmak için, Allah huzurunda sorumlu olacaklarý, mezara paralarýyla, mallarýyla deðil, sevap ve günahlarýyla gideceklerini hatýrlatmak belki kendilerine getirebilir...

Hutbeler masal anlatýr gibi deðil, hayatýn içinden çarpýcý örneklerle sunulmalýdýr. Nitekim, geçen hafta, Fatih Câmii'nde okunan Cuma Hutbesi'nin konusunun da baþka ülkelerden ülkemize sýðýnan, özellikle Müslüman ülkelerden gelenlere karþý dýþlayýcý bir tavýr takýnýlmasýna karþý Ýslamî hassasiyetle uyarýcý mahiyette olduðuna deðinmiþtik.

Evet, Müslüman isek, her insana karþý bir Müslümanýn dikkat ve rikkatiyle davranmak zorundayýz. Ama toplumumuzda ýrkçý- faþist eðilimlilerce estirilen yabancý düþmanlýðý, hele de Müslüman olduklarý anlaþýlanlara karþý daha bir hoyratça... Kaldý ki kim olursa olsun, insanlarýn pasaportlarýna göre, kimliklerine veya renklerine ve ýrklarýna göre farklý muamelelere tâbi tutulmasý, onlarýn aþaðýlanmasýndan çok, o gibi ölçülerle baþkalarýný aþaðýlayanlarý alçaltmaktadýr; bu gibiler ýrkçý, aþaðýlýk kimseler bunu bile anlayamýyorlar. Bilmiyorlar ki, bu gibi ýrkçý- faþist yaklaþýmlarý Avrupa'nýn büyük þehirlerindeki yerliler, bizim ülkemizden veya baþka ülkelerden o ülkelere gidenlere de ayný þekilde davranýldýðýný hatýrlarýna getirseler belki düþünür ve utanýrlar.

*Nahit Gökalp isimli okuyucu da 2 Eylûl tarihli ve 'Bir 'zafer' üstüne kurulan 'ýrkçý vs. gayri insanî dýþlayýcý yaklaþýmlar'dan kurtulmak zarûreti' baþlýklý yazýmýzla ilgili görüþlerini ifade etmiþ, etraflýca... Özetle öyle diyor: 'Bu günkü yazýnýzý okudum. Ülkemizde inanç birliðinin esas alýnmasý gerektiðini söylüyorsunuz.

Türk vatandaþlýðý ýrk deðil, vatandaþlýk baðý esas alýnarak düzenlenmiþtir.

Müslüman olmayan Türkleri yok sayarak inanç temelli yönetimin adý nedir acaba?

Eðer ümmetçilik istiyorsanýz ülkemize gelen milyonlarca kontrolsüz, kayýtsýz sýðýnmacýnýn bir bölümünün Arap ülkelerine gönderilmesine öncülük edebilirsiniz. (...) Bu ülke kurtuluþ savaþýyla kazanýldý, yanlýþ yönetimlerle kaybedilmesin.

Herkesin inancý kendine; ama devlet yönetimi liyakat, eðitim, ilim, tarafsýzlýk benzeri ilkeler temelinde olmalý. Bu ilkelerden uzaklaþan (...) birçok ülkenin neden geri kaldýðýný, neden hep savaþ bölgesi olduðunu, çoðu ülkenin sömürge devleti olduðunu hiçbir þey olmazsa da birbirleriyle savaþtýðýný görürsünüz.'

--Bu okuyucu arkadaþa belirtelim ki, Ýslâm insanlar arasýnda ýrk, dil, renk veya kan soyu gibi birliktelikleri esas almaz. Hz. Peygamber (S), Habeþ'ten Bilâl, Fars diyarýndan Selmân, Yemen diyarýndan Ebû Zer, Diyâr-ý Rûm'dan Suheyb gibi müminlerle bir millet, Ýslâm milleti olmanýn, Ýbrahîm milleti olmanýn aslî çekirdeðini oluþturuyordu. Evet, biz bir 'ümmet'iz, Ýslâm ümmeti... Ýdealimiz, 14 asýr önce gerçekleþmiþ olan, yani örneksiz olmayan, ütopya olmayan ve dünyanýn her yanýnda birbirimizi, Allah-u Ekber' ve Selâm'la tanýyan yüz milyonlarýn ve onlarla birlikte olmak isteyen diðer mazlûm ve mustaz'af/haklarý gasp edildiði için zayýf duruma düþmüþ diðer halklarýn da yüksek insanî deðerlere ulaþmasý için çalýþmayý ideal ediniriz, Müslümanlar olarak...

Bunun içindir ki, Hz. Peygamber ve önceki ilâhî peygamberler de, gerektiðinde en yakýnlarýndakilerle, kendi akrabalarýyla bile savaþýyordu. Nitekim, Hz. Peygamber'in bir amcasýný, Ebû Leheb'i Kur'an diliyle lânetle anýyoruz. 14 asýr öncesinde Müslüman olmayan ama Müslümanlarla birlikte hareket etmek isteyenlerin de hukukunu tanzim eden 'Medine Vesikasý'ný okursak, bugün o noktadan hâlâ da çok uzak düþtüðümüz görülür. Ama o yüce hedefe yine ulaþacaðýz, inþallah...

'...(filânlarý) Arap ülkelerine gönderebilirsiniz' diyorsunuz. Sadece Ýstanbul'da Edirnekapý Þehitliði'ne baksak, henüz 110 yýl öncelerde, Ýslam topraklarýný ve Müslümanlarýn hukukunu korumak için candan geçen on binlerce 'þehit' mezarlarýný; asýrlarca birlikte yaþadýðýmýz ayný inancýn insanlarý olarak Halep, Baðdat, Ýdlib, Musul, Medine, Asyut, Derne, Bingazi, Trablus, Kosova, Manastýr, Bosna, Filibe ve diðer yerlerden gelmiþ ve Ýstanbul'u rüyalarýnda bile görmemiþ olan binlerce kardeþlerimizin mezarlarýný görürüz. Onlar, 'Herkesin inancý kendine...' gibi sözlerle deðil, 'Allah-u Ekber!' diyerek ve insan olmanýn asýl þeref ve faziletinin, Ýslam'a baðlý olmaktan geçtiði inancýyla savaþtýlar ve can verdiler. Onlar, Türk, Arap, Kürd, Çerkez, Arnavut, Boþnak vs. filanca kavimden olmanýn deðil, Müslüman olmanýn iman ve þuûrundaydýlar.

Sadece Müslüman topraklarýný deðil, diðer halklarýn topraklarýný da parça parça edip, yeryüzünü kana boðan emperyalist-þeytanî güçlerin çýkardýklarý savaþlarý mazlum halklarýn üzerine yýkmak haksýzlýk olmaz mý? Birinci ve Ýkinci Dünya Savaþlarýný ve hattâ ayný inanç ve kültürden gelen yüz milyonlarý bile boðazlayanlar geliþmiþ sayýlan ülkeler deðil miydi?

Bu konuda uzuuun uzuuun yazmak veya konuþmak gerek... Ama þimdilik bu kadar...

* Almanya'dan Davud Karaca isimli okuyucu, bir video göndermiþ... Okuyucumuz diyor ki: 'Biz burada, fabrikalarda saatlerce çalýþýyor ve sonra rûhen dinlenebilmek için dinî bazý nasihatleri dinleyelim...' diyoruz, birileri bize o ruh huzurunu bile çok görüyorlar... O videoda bir genç, aklýnca, milleti kendi yaklaþýmýnca uyarmak adýna, Müslümanlarýn farkýnda olmaksýzýn þirke düþtükleri gibi dehþetli laflar söylüyor. Namazda selâm vermeden önce okunan Tahiyyât duasýndaki Âl-i Muhammed ve Âl-i Ýbrahîm ibarelerinin ne mânâya geldiðini bile anlamayanlar, o Yüce Peygamberlerin yolundan gidenlere baðlýlýk ifadelerimizi, Kur'an'a aykýrý buluyorlarmýþ... Videolarý da akýllarýnca bizi aydýnlatmak adýna hazýrlýyorlarmýþ... Onlarýn bir dua olduðunu bile anlamýyorlar...'

--Bu okuyucum söylenecek olaný söylemiþ zâten... Geçenlerde, artýk iyice tozutmuþ olan bir kiþinin de, Fatihâ Sûresi'nin ilk âyetinde, bizim rabbimize yöneliþimizi ve ona sýðýnýþýmýzý, ondan baþka kimseye ibadet etmeyeceðimizi ve kul olmayacaðýmýzý, ondan gayri kimseden yardým istemeyeceðimize dair yakarýþýmýzý bile, yanlýþ anladýðýna dair videosunu dinledim... Ki, bu kiþi bir zamanlar çok bilgili olduðuyla övünürmüþ...

Ârif kiþiler, 'Yâ Rab, beni bir an bile nefsimin eline koyma ve en hayýrlý ânýmý, en son âným eyle...' diye dua ederlermiþ. Biz de bu duayý tekrarlayalým ve kendimize de, nefsinin ve þeytanýn iðvâlarýna kapýlan herkese de akýl saðlýðý dileyelim.

*Amerika'dan okuyucumuz, Prof. Necati Engeç de özetle, Ýslâm meþalesinin asýrlar içinde nice çetin engellemelere raðmen bizlere ulaþtýrýlmasýnda emeði geçen, geçmiþ dönemlerin bütün büyük Ýslam önderlerini hayýrla yâd ediyor...

--Elbette biz de... Ancak o büyük Ýslam önderlerinin takipçileri adýna ortaya çýkan ve birbirleriyle cedelleþmeyi Ýslamî mücadele sanan öyle kiþi ve gruplar var ki, o öncü liderler bu tabloyu görselerdi, þaþar-kalýrlardý.

**

Ve bir düzeltme: 13 Eylûl tarihli ve 'Ankara'da anayasso...' baþlýklý yazýmda Lozan Barýþ müzakereleri çerçevesinde o müzakerelerin asýl yönlendiricisi olan Ýngiltere'nin telkin ve teþvikleriyle Osmanlý hükûmet sisteminin sona erdirilmesi için, Ankara Meclisi'nde yapýlan manevralara deðinirken; Osmanlý Hanedaný'nýn iktidarýna son verilebilmesi için Birinci Meclis'in feshedildiði anlatýlmýþtý. Halbuki o karar, nice tehditlerle Birinci Meclis'e aldýrtýlmýþtý. Ama daha sonraki merhalede, Hilafet'in kaldýrýlmasý gibi daha aðýr bir kararýn Ýlk Meclis'ten geçmeyeceði anlaþýldýðýndan Ýkinci Meclis'in teþkili yoluna baþvurulmuþtu.

*Ve bir de acý hatýrlatma:

Bugün, 17 Eylûl 1961'in 62'inci yýl dönümü...

'Hiçbir þey yapmamýþ olsaydý bile, Ezân'ý yeniden Arapça olarak okutturduðu için, o bile, onun idâmý için yeterli sebepti' denilerek, idâm olunan Baþvekil Adnan Menderes ile Hariciye Vekili Fatin Rüþdü Zorlu ve Mâliye Vekili Hasan Polatkan'ý, hayýrla anmak isteyenlere, o kapkaranlýk zulüm gününü hatýrlatýyorum...