Seçim sonuçlarýna bakýp diyorum ki, içimizden birileri, kanaatimce hem dünyayý, hem ana muhalefet partisini fena halde yanýlttýlar. Birkaç sokak eylemi, yasa dýþý dinlemelerin servis edilmesi ve her türden kuþatma, ‘itibarsýzlaþtýrma ve kiþilik katli’ yöntemleriyle, hükümetin devrilebileceðine gerçekten inandýlar ve baþkalarýný da inandýrdýlar. Ýnanmak bir ihtiyaçtý ve halkýn bir siyasi parti veya iktidardan beklediklerinin önüne geçmiþti.
‘AK parti hariç bütün partilere oy verilebilir’ dendiði saatten itibaren, bu mücadeleyi kaybettiklerinin farkýnda deðillerdi. Türkiye’nin siyasi hafýzasýyla alakalý hiçbir malumata sahip olmadýklarýný böylece göstermiþ oluyorlardý. Eðer siyasi hafýza ve yaþanmýþlýklardan az da olsa haberdar olsaydýlar, yirmi yýl önce, ‘Kürtler ve Kürt Partileri hariç...’ diye baþlayan söylemin, sonunda Kürt hareketini nasýl büyüttüðünü, yenilmez kýldýðýný görebilir ve yirmi yýl sonra bu defa ayný muameleyi ‘AK parti hariç, Erdoðan hariç diyerek..’, hükümete ve Baþbakan Erdoðan’a çekmezlerdi!
Türkiye Mýsýr, Ukrayna, hatta iþler ters giderse, Suriye bile olabilir diye düþündüler. Bunu dahi göze aldýlar. Hem zaten, tecrübeyle sabittir ki, akacak kan en fazla Alevi, Kürt ve gariban Anadolu halkýnýn kaný olduktan sonra, gerisi teferruattýr!
‘Esad ve Mursi dünyanýn desteðiyle ülke yönetebiliyorsa, dünyanýn bir bölümünün üstüne çoktan çarpý iþareti koyduðu Erdoðan neden devrilemesin ve yerini neden Türk Mursilere Türk Esad’lara býrakmasýn ki’ diye kanlý ve karanlýk bir hesap yaptýlar. Ýnsanlar Gezi’ye çýktýklarýnda, bu iktidara karþý Ýspanya Ýç savaþýna benzer bir iç savaþ geliþebileceðini, halkýn barikatlarýn arkasýna geçerek, Erdoðan ve hükümetine ‘NON Pasaran-Geçemeyeceksiniz’ diyebileceðini bile tahayyül ettiler. Memleketin kadýn ruhu uzmaný yazarý, Taraf’tan ayrýldýktan sonra yazdýðý ilk ve son yazýya, Non Pasaran baþlýðýný uygun gördü.
Gezi’nin iþgalinin ve ateþinin, bütün Türkiye’yi saracaðýna inanýyorlardý. Buna inananlarýn devlet bürokrasisi ve kurumlarý içinde-Yargýtay, emniyet ve ordu- hemen hiçbir etkinliði ve desteði yoktu. Gezi’de daha fazla kalýnamayacaðýnýn görüldüðü ve Gezicilerin umutsuz bir biçimde ricat edip, eylemin teorisi ve sosyolojisi üzerine yoðunlaþmayý, bunun için mahallerde ‘fikir kulüpleri’ tarzý muhabbet meclisleri oluþturmayý düþündükleri bir zamanda, ‘Gezi sosyolojisini’ oluþturan gruplara ve baþý çeken ana muhalefet partine, gizemli ve baþka bir el uzandý! Bu el devletin içinde olup bitenleri yýllardýr takip etmiþ, insanlarý dinlemiþ, fiþlemiþ ve elindeki malzemeyi, ne oluyoruz demeye kalmadan, bir anda ‘Gezi sosyolojisinin ve siyasetinin’ emrine sunmuþtu.
Malzeme benden, hareket ve bereket sizden!
Ne malzeme tedarik edenlerin tarafýnda, ne bu malzemeyi siyaset diye kullananlarýn tarafýnda þu hale bak, dün neydik bugün neyi savunuyoruz ve kimlerle beraberiz diyen pek olmadý. Olduysa da kimselere sesini duyuramadý.
Muhalefet sahnesine yeni çýkanlar ‘Erdoðan Gezi’yle filan deðil, 17 Aralýk ve benzeri operasyonlarla devrilebilir’ dediler ve zaten inanmaya hazýr ana muhalefet partisini de baþkalarýný da bu iddialarýna inandýrdýlar. Tek ilkeleri Erdoðan’ý devirmek olanlar, mal bulmuþ maðribi gibi, gizli kasalardan, ulusal ve uluslararasý düzeyde istihbarat örgütlerinin kozmik odalarýndan çýkan bu kirli malzemenin etrafýna üþüþüverdiler.
Bir kaset bir kaset daha! Ama garip bir þey oldu sanki, kasetler, dinlemeler, ortaya saçýldýkça, seçmenin gözünde, ülkesi/devleti daha bir maðdur göründü... Maðduriyetlerin en kutsalý, uðruna savaþlara girilen bir maðduriyet biçimi, alanlarda sesinin son teline kadar halký yeni baðýmsýzlýk mücadelesine çaðýran Erdoðan’ýn maðduriyetiyle bir anda özdeþ hale geldi.
Seçmenin önemli bir kesimi, öncelikle bu çifte maðduriyeti oyladý ve Türkiye’nin hükümranlýðýna bir çeþit müdahale olarak gördüðü bir kuþatmayý, oylarýyla boþa çýkardý.
AK Parti Öcalan’ýn Türkiye’ye getirilmesinden sonra baþlayan siyasi çözülmeden geriye kalan partidir.
Hatýrlayacaksýnýz, 2011 seçimlerinde AK Parti, bir deklarasyon yayýnlamýþ ve 2023 yýlýný, yani cumhuriyet’in yüzüncü kuruluþ yýlýný hedef göstermiþti. ‘Popülizm yapmýyoruz sadece vaat edebileceklerimizi vaat ediyoruz’ demiþti Baþbakan.
Son on iki yýlda, bu ‘vaat edilebilenlerin’ kýyýsýna bile yanaþamayan partiler seçimi her defasýnda kaybetti, ama vaat etmeye devam eden parti seçimi her defasýnda kazandý.
Ol hadise bundan ibaret deðil tabi, seçimi yazmaya devam edeceðiz.