Öldürmenin hazzı ve PKK

Öldürme hazzının katılığını, öldürülmüş bebeklerin fotoğraflardan geriye kalan meleksi gülüşleri yumuşatamıyorsa; 

Orada insanlık ölmüştür.

Orada adalet zulmüm aracıdır,

Orada özgürlük sadece kötülüktür.

Hiç kimse bebek ölümlerini bir kaza olarak ilan etmeye kalkmasın; silahlı şiddetin sistematik hale getirildiği heryerde bebekler de yetişkinler gibi öncelikli hedef haline gelir. On gözlü köprünün hemen bitiminde gündüz vakti bomba patlatıp, bebeklerin ölmeyeceğine inanmak eğer bir ‘’sapkınlık’’ değilse fena halde bir ‘’caniliktir’’. O nedenle gözyaşlarınız hiç inandırıcı olamıyor.

Kırk yıllık şiddetin psiko/patolojisine bakıldığında ortaya çıkan en belirgin sonuç, öldürme hazzının çok yönlü işlevselliğidir. Normal koşullarda her despotik hegemonya kısmen rıza ve daha çok baskı yolu ile iktidarını inşa eder. PKK, DAİŞ ve darbeci karakterinde kendini dışa vuran FETÖ gibi terör örgütleri, artık ve sadece ‘’ölümcül kimlikleriyle’’ varlıklarını tahkim edebiliyorlar.

Esasında darbe bahsinde FETÖ ve PKK arasında hiç bir fark ve ayrılık yoktur; FETÖ 15 Temmuz’da darbe kalkışması yaptı ve açık bir yenilgi aldı. Çünkü halk bu darbeye karşı meydanlarda ölümüne pozisyon aldı. PKK ise ilan ettiği ‘’devrimci halk savaşıyla’’ kendi kitlesine karşı FETÖ’den daha açık ve net bir darbe yaptı ama hiç bir Allah’ın kulundan tek bir ses bile çıkmadı.

7 Haziran 2015 seçimlerinde PKK ve onunla birlikte hareket eden güçler, kendi tarihlerinin en büyük zaferine ulaşıp, halktan %13 oranından oy toplamayı başarmıştı. Siyasetin, en azından Kürt siyasetinin ‘’kökten değişme’’ imkanları belirince, PKK açık bir siyasi darbe yapıp herşeyi 2013 sürecinin gerisine itti.

Peki bunun bir Kandil darbesi olduğuna kim inanıp tepki gösterdi? Hiç kimse! Her lafın başına demokratik kelimesini ekleyerek, demokrasi şampiyonluğunu hiç kimseye kaptırmak istemeyen çevreler ne yaptı? Darbeci PKK’yi aklama telaşıyla hükümeti darbeci ilan ederek, darbeden başka da bir anlama gelmeyen PKK’in bu ‘’siyasi gaspçılığı’’nı meşrulaştırmaya çalıştı.

Tuhaf bir ironi galiba; Darbelere en çok karşı olduğunu ilan eden çevreler PKK söz konusu olunca, darbe karşıtlığını unutup onu alkışlama yarışına girdiler. Siyasetin içindeki herkesin pozisyonunu değiştiren bu darbecilik, demokrasi sınavında özellikle de HDP’yi inanılmaz bir biçimde itibarsızlaştırıp etkisizleştirirken, bu duruma seyirci kalınması, olsa olsa aradaki ‘’kutsal bağ’’ ile açıklanabilir.

15 Temmuz’dan sonra şekillenen yeni siyasi iklimin bir parçası olamadıkları için, sağda solda dövünen bu çevreler, bir kez olsun ‘’aynada’’ kendilerine bakma cesareti göstermelidirler her şeyden önce; siz kendi darbenize bile karşı çıkamadınız. Şimdi bu halk sizin darbe karşıtlığınıza neden inanıp güven duysun? Çok değil daha bir sene önce darbeci PKK’ye alkış tutuyordunuz! Şimdi demokrasi sofrasına buyur edilmeniz için nelerin değiştiğini sanıyorsunuz?

Siz Kürtlerin darbecilere karşı meydanlara çıkmasına bile eşlik etmediniz? Siz hala darbecilerin en meşhur yalanından medet umuyorsunuz? Siz hala demokrasi şehitlerinin kanıyla kazanılmış olan en demokratik mevziyi ‘’ diktatörlüğün’’ inşa süreci olarak yorumlayıp buna göre pozisyon alıyorsunuz?

Yeni inşa edilmekte olan yeni Türkiye’nin yeni demokratik nizamında, yeniden yer alabilmeniz için bizi ikna edecek tek sebep söyleyin? Bir tek neden!