Olmadýðýnda... Olduðunda...

7 Haziran seçimlerinden önceki Cuma günü (5 haziran) “Olmadýðýnda...” baþlýðý altýnda “Ak Parti iktidar olmadýðýnda ne olacaðýný düþünmek lazým oy kullanýrken...” diye yazmýþým. O yazýnýn bir kýsmýný 1 Kasým öncesinde de paylaþmak istiyorum:

“Bu, gerçekten önemli bir hassasiyet.

Yaþadýðýnýz iklime, kullandýðýnýz imkanlara, hayat þartlarýna alýþýyorsunuz ve artýk o hayat þartlarýnýn deðerini önemsememeye baþlýyorsunuz. Hele bir de küçük aksamalar olduðunda içinizden itiraz, hatta isyan duygularý geçmeye baþlýyor.

Hani Ak Parti’ye oy verme noktasýnda tereddütlerden, kararsýzlýklardan, rehavetten, hatta “Bir ders verelim”li konuþmalardan bahsediliyor ya...

Ýþte onlarý düþünerek “Olmadýðýnda...”yý da dikkate almak gereði üzerinde duruluyor.

Havadaki oksijenin farkýnda deðiliz mesela. Oksijenin farkýna en çok ne zaman varýyoruz, Soma’da kömür ocaðýnda bir nefescik oksijen aradýðýmýzda deðil mi?

Aðzýmýzdaki dilin, damaðýn, diþlerin farkýnda deðiliz. Gözlerimizin, kulaklarýmýzýn farkýnda deðiliz. Kalbimizin atýþýnýn, ciðerlerimizdeki bronþlarýn çalýþmasýnýn farkýnda deðiliz. Deðiliz ve onun için onlarý bize verene karþý sorumluluklarýmýzýn da farkýnda olamýyoruz çoðu zaman.

Ama gözler olmayýverdiðinde, kulaklar, dil, damak, diþ, tat alma duygusu, yutabilme gücü, hazmedebilme, nefes alýp-verebilme, iþitebilme duygusu devre dýþý kaldýðýnda panik baþlýyor. Kalbimiz teklediðinde kalp diye orada hayati bir þeylerin varlýðýný ve onu düzenli çalýþýr halde tutmanýn önemini idrak ediyoruz.

....

Ülkedeki siyasi iklimi de böyle deðerlendirmek lazým.

Ýktidar, sadece þu veya bu kiþinin þu veya buraya tayin edilmesinden-edilmemesinden ibaret deðil.

Ben, diyorum, en çok Ak Parti iktidarlarýnýn ülkede oluþturduðu iklimin farkýna varmak lazým. Bu ülke insanýnýn nefes alýp verme ritmi deðiþti bu 13 yýl içinde, bunu görmek lazým.

“Aðzý çorba kokanlar, ayakkabýsýný kapýnýn önünde çýkaranlar, ayaðý çarýklýlar” diye horlanan insanlarýn ülke yönetimine gelebilmesidir Ak Parti iktidarý.

...

Bu ülkede baþörtülü bir haným otomobil kullandýðýnda yadýrgandý, okula gittiðinde, öðretmen olduðunda yadýrgandý, Meclis’e girdiðinde isyan edildi.

Oralardan geliyoruz.

“Eþi baþörtülü Cumhurbaþkaný, Baþbakan olabilir mi”lerden geliyoruz.

Fukara sofrasýna oturan bir Baþbakan, Cumhurbaþkaný gördü Türkiye, iþte bu iklimden söz ediyorum.

Tayyip Erdoðan’a neden düþman olunduðunu iyi okumak gerekiyor.

“Dünya beþten büyük” diyebilen bir Türkiye istenmiyor.

Dik duran Türkiye istenmiyor.

....

Emin olun, özellikle CHP’nin “halka açýlmasý”nýn ardýnda bile Tayyip Erdoðan’ýn halkla iliþki çýtasý vardýr. Yoksa CHP’nin geleneðinde halk, sadece tornadan geçirilmek ve Batýlý formata sokulmak için vardýr, o da ceberut bir tepeden yönetim, yani jakobenlik uygulamasýdýr.

CHP’yi halktan söz eder hale getiren bile 13 yýllýk Ak Parti iktidarýnýn oluþturduðu iklimdir.”

O yazý þöyle bitiyor:

“Ne denir, iþte seçim sandýðý, herkes elini vicdanýna koymalý ve Türkiye için layýk gördüðü iklimi seçmeli.”

Burada bir þeyi daha düþünmeli derim:

Mesela bir koalisyon söz konusu olduðunda hangi bakanlýðý CHP’ye veya HDP’ye  vermeli?

Milli Eðitim? Adalet? Ýçiþleri? Dýþiþleri? Milli Savunma? Hazine sorumluluðu, Maliye? Gençlik ve Spor? Kültür?

Bir koalisyonun kendi yapýsýndaki sancý potansiyeli bir yana, “Hangi bakanlýðý nereye götürür CHP veya HDP?” sorusu da önem arzetmiyor mu? MHP zaten her durumda “Ben oynamam”ý oynuyor.

Evet, elimizi vicdanýmýza koyup, saðlýklý bir Türkiye tercihi yapmaktýr seçim.