Ölmek ve gömülmek istenen kutsal þehir

Yaðýþlarla yemyeþil kalan topraklara yayýlmýþ yüzlerce lahit, arada birkaç kabristan ve onlardan geriye kalan binlerce taþ parçasý... Kýþ güneþinin eðik ýþýnlarýnda yýpranmýþ, yosunlu yüzeylerindeki her çatlak, her kitabe, her gözenek “Bizi görmeden geçmeyin” der gibi daha bir belirgin. Ýki bin küsur yýllýk tarihin izlerini tek tek görüyorsunuz adeta! Nazým Hikmet’in “Karlý Kayýn Ormanýnda” þiirinden “En acayip gücümüzdür, / kahramanlýktýr yaþamak: Öleceðimizi bilip / öleceðimizi mutlak” dizeleriyle yürüyorsunuz geçmiþ zaman mezarlarýnýn arasýndan.

Hierapolis kentinin nekropolü, antik çaðýn en büyük mezarlýklarýndan biriymiþ... Ýki binden fazla lahit bulunduðu, altý binden fazla kiþinin gömüldüðü düþünülüyor. Ýlk çaðda geçirdiði üç büyük depremin de etkisi vardýr belki... Kentin kuzey kapýsýndan girildikten sonra iki kilometre boyunca uzanýyor nekropol.  M.Ö. üçüncü yüzyýlda kurulan ve Bergama’nýn efsanevi kurucusu Telephos’un eþi, Amazon Kraliçesi Hiera’nýn adýnýn verildiði kent, kutsal sayýldýðýndan buraya þifa bulmak, son günlerini geçirmek ve gömülmek için gelirmiþ insanlar! Bu yüzden bu kadar büyük bir nekropole sahip. Yine Nazým’ýn “Karlý Kayýn Ormanýnda” þiiri geliyor akla: “Ne ölümden korkmak ayýp, / Ne de düþünmek ölümü”...

Bizim rengi ve görünüþü nedeniyle Pamukkale diye adlandýrdýðýmýz yerde, termal su kaynaðýnýn akarken kayalarý yuvarlatýp beyazlaþtýrmasý ve oluþturduðu doðal havuzlar nedeniyle kutsal sayýlýrdý Hierapolis. Birçok mineral içeren termal suyun tedavi edici etkisi nedeniyle Hierapolis’te antik çað standartlarýnda bir saðlýk endüstrisi geliþmiþ. Frigya, Roma ve Bizans dönemleri boyunca önemli bir yerleþim alaný olan kente þifa arayanlar akýn etmiþ. 25 bin kiþilik görkemli anfitiyatronun yükseldiði yamaca sýrtýný veren, aktif bir fayýn üzerine bile isteye kurulan U biçimindeki Apollon Tapýnaðý’nýn baktýðý yerde bir kutsal havuz bulunuyor. Bugün dibinde kýrýk sütunlar yatan havuza ‘turistik þekil’ verilmiþ... Birkaç adým ötesindeki antik hamamdan dönüþtürülen küçük müzede yer alan, çok iyi korunmuþ saðlýk memuru heykeli ve saðlýk tanrýçasý Hygieia heykelleri ise mekanýn mistik geçmiþini hatýrlatýyor.

***

Hierapolis’in yerli halký Kibele ile Apollon’un fayýn içinde buluþtuðuna inanýrmýþ. Pluto’ya adandýðý için Plutonyum adý verilen faya rahipler iner, nefeslerini tutarak ya da ellerindeki bir torbadan oksijen soluyarak karbondioksit dolu küçük maðarada sað kalýr ve ana tanrýçanýn korumasý altýnda olduklarýný kanýtlarmýþ... Ýsteyene ücret karþýlýðý kehanette bulunurlarmýþ baþka Apollon tapýnaklarýndaki gibi... Hristiyanlar, pagan dönemin bitiþini simgelemek için Plutonyum’u taþlarla doldurmuþ... Þiddetli depremler yüzünden M.S. yedinci yüzyýlda terk edilmiþ Hierapolis...

Yalnýz Hierapolis deðil çevresindeki irili ufaklý bütün kentler, özellikle de Laodicea da önemli bir þifa merkezi. Bugün de binlerce yabancý turist Anadolu gezilerinin bir duraðý olarak Pamukkale’de konaklayýp bembeyaz travertenlerde dolaþýyor, buradaki ya da otellerdeki termal havuzlardan yararlanýyor. Bazý kaynaklarýn sularý ise geçtikleri ya da biriktikleri yeri kýzýlkahve bir pas rengine boyuyor ama yine cömertçe þifa sunuyor konuklarýna... Yerli turistler geçip gitmiyor, dinlenmek, kür yapmak için geliyor Pamukkale’ye. 

UNESCO’nun Dünya Kültür Mirasý listesinde yer alan Hierapolis’i ziyaret etmekte neden bu kadar geç kaldým bilmiyorum... Efes ve Aspendos kadar önemli bir antik merkezi hele bir de doðasý bu kadar güzel ve bu kadar gizemli iken mutlaka görmek gerek. Türkiye tanýtým posterlerindeki Pamukkale travertenleri ve onlarý çevreleyen Milli Park eþsiz bir güzellik, iyi de korunuyor ve bakýlýyor, ama onun ardýndaki tarih bambaþka biçimde büyüleyici. Zaman makinesi icat olunsa, gidip kalmak, o zamanlardaki gibi ölmek ve gömülmek isteyeceðimiz bir yer.