Ölü ruh!

Gezi ona çok şey öğretmiş... Gurur duymuş “ayaklanma”nın Beşiktaş kolunda yer aldığı için... 

Ünlü yönetmen böyle diyor.

Peki ne öğretmiş Gezi ona? Bunu anlatamıyor... Çok Dostoyevski ve Nietzsche okuduğu için “sıradan biryerden bakamıyor” ve dolayısıyla sıradan cümlelerle anlatılabilecek olayları nakletmekte güçlük çekiyor.

Film çeksin...

Anlarız.

Çok Dostoyevski ve Nietzsche okumaya devam etsin ama kameranın arkasına geçerken “çok Yılmaz Özdil okumuş gibi” davranmasın. Nuri Bilge Ceylan gibi “sıradan bir yerden” baksın...  

Biri de, “Gezi ruhu ölmez” buyurmuş. Bir başka kıymetli sanatçı...

Bu ruh öldü bile.

Bu ruh ölü doğmuştu çünkü...

Gezi dediğiniz, “öteki”nin ontolojisine yönelik sofistike bir saldırıydı ve haklı olabilecekken, kendi meşruiyetinin altını boşalttı. “Haklı kalmayı” başaramadı yani...

Efendim, tertemiz ve naif eylemciler bize direnişi öğretti, güç karşısında eğilmemeyi öğretti, nobranlığa karşı yeni bir dil üretilebileceğini öğretti ve umudumuzu artırdı.

Sizin o tertemiz ve naif eylemcileriniz “O... Ç... T...” pankartları açmıştı. Bundan hiç söz etmiyorsunuz. Üçüncü köprüye isimler takmıştı... AK Parti binalarını ateşe vermişti... “Atatürk masklarıyla” molotof bombaları atmıştı... Otobüs duraklarını parçalamıştı... Yaralıları almaya gelmiş ambulansları devirmişti... İş makinelerini çalışamaz hale getirmişti... Kaldırımları parçalamıştı, ağaçları sökmüştü... “Mollalar İran’a” diye bağırmıştı... “Devrimciler burada, makarnacılar nerede?” diye anlamlı sloganlar çığırmıştı... Günlerce tencere tava çalarak insanların huzurunu kaçırmıştı... Sabah namazına giden insanları taciz etmişti... Ezanı ıslıklamıştı... Dahası, “ölümlere” yol açmıştı.

Bu “tertemiz ve naif” taifesinden birinin, R. Kutlutan adlı bir mimar akademisyenin, internetten gönderdiği mesajı aktarayım ki, tertemiz ve naif eylemlerle murat edilenin ne olduğu bir kez daha kafanıza kazınsın: “Derhal silahlı darbe olmalı. Bunlar Yassıada’da faşizmden ve din devleti kurmaktan idam edilmeli. Menderes de hak etmişti...”

Ünlü düşünür Ruşen Çakır, “Bu kuşak farklı... Bu kuşak esprili... Bu kuşak zeka patlaması yaşıyor... Bu kuşak 90 kuşağı... Bu kuşağı anlayalım...” gibilerden laflar ediyordu. İstim üstündeydi.

Sonra da gözdağı veriyordu: “Asıl bu kuşağı anlamazsanız Başbakan’ı yedirirsiniz.”

Hadi anlayalım...

Mizah dergilerinden ve sözlüklerden “aparılmış” esprilerde keramet vehmedelim... “Kes sesini Tayyip” ve “O... Ç... T...” pankartları karşısında kasıklarımızı tuta tuta gülelim, “Ne yaratıcı, ne esprili çocuklar... Böylesi gelmedi, gelmeyecek” diyelim.

Gezi komününe bakıp, “Paris’te de böyle olmuştu. Hey gidi...” diye iç geçirelim...

Devrim rüyaları görelim...

Daha kaç ölünün gerektiğini düşünüp “ince hesaplar” yapalım...

Hepsine eyvallah da, sizin esprili ve zeki çocuklarınızın zaman zaman müstekreh sınırlarını zorlayan nihilistik karşı çıkışlarının arkasında ne tür siyasal hesaplar yattığını da görelim bir zahmet.

Bu ülkede “masum eylemler”in, hangi kuşatmalarla hedef ve mecra değiştirdiğini 31 Mart’ta gördük, 28-30 Nisan eylemlerinde gördük. Özal’a yönelik “alışamadım” kampanyasında gördük.

Sizin tertemiz ve naif eylemcileriniz Başbakan astırdı.

Yeni şeyler söyleyin...

Yeni, yepyeni ve dağdaki çobanı da kuşatacak şeyler...