Kamuoyunun Grup Yorum üyesi olarak tanıdığı, Emniyet’in “DHKP-C üyesi” diye tanımlayıp gri kategoride aradığı, Savcılığın ise “silahlı terör örgütü yöneticiliğinden” yargıladığı İbrahim Gökçek dün ölüm orucunu bitirdi.
İyi de oldu. Suçlu veya zanlı da olsa her can azizdir, herkesin pişman olma hakkı vardır.
Gökçek kendi adına bir şans yakaladı ama ölüm orucuna yatan insanların bedenleri zayıflarken kendileri gittikçe semiren siyasi çevreleri ne yapacağız?
Nitekim dünkü açıklamaya CHP ve HDP milletvekilleri de katıldı, “siyasi zafer kazandık” açıklaması yapıp dağıldılar.
Kişinin kendi bedenine yönelttiği insanlık dışı bir saldırıdır ölüm orucu. Bir terör eylemidir.
Bir farkı ölen sayısı ise, diğeri de yapılan şantajdır.
Kendini öldürmemesi karşılığında devlete şartlar koşarken toplum vicdanını da kendi ölümüyle taciz eder intihar eylemcisi. Her şekilde bir pazarlık dayatılır yani.
Bana göre asıl affedilmez olansa ölüm orucuna yatan kişinin etrafını saran o güruhun yaptığıdır. Siyasetçiler, sanatçılar, tabipler, aktivistler “devlet şartları kabul etsin, yoksa kendini öldürür ha” diyorlar mütemadiyen. Şantaj siyaseti yapıyorlar.
Biri de çıkıp demiyor ki “İbrahim yaşamalısın, ölmek ya da öldürmek zorunda değilsin, yaşamalı ve gençleri yamyamlara yem eden terör çarkını değil hayatı savunan şarkılar söylemelisin”.
Gökçek’in yattığı evin müştemilatında 4 parça EYT ele geçirildiğinde de “nedir bu” demediler.
DHKP-C’liler Savcı Kiraz’ı makamında katlettiğinde demedikleri gibi.
Maktul için değil katiller için ağıt yaktıkları gibi.
Katillerin sözcüsü Ahmet Şık’ı vekil seçtirip Gazi Meclis’i kirlettikleri gibi…
Onlar da biliyorlar ki Grup Yorum sadece bir müzik grubu değildir. DHKP-C'nin yumuşak gücüdür. Teröristlere motivasyon müziği üretir. Örgüte insan devşirir, terörü perdeler.
Müziğin gücünden faydalanması, ezgilerin güzel olması o müzik eşliğinde işlenen cinayetlerin cinayet olduğu gerçeğini değiştirmez.
Hiçbir sıfatın ölüme yatan insanların bedeninden beslenen siyasilerin melanetini değiştiremeyeceği gibi...
DOĞU TÜRKİSTAN HAKKI İÇİN!
İHH Çin’in sistematik işkencelerine ve asimilasyon politikalarına maruz kalan Doğu Türkistanlı kardeşlerimizin hakkı için çok önemli sorular yöneltti Çin yönetimine.
Destekliyor ve aynen katılıyorum.
Dünyanın seyrettiği organize bir kötülük sürüyor çünkü Doğu Türkistan’da.
Toplama kamplarında 3 milyon Müslüman haksız hukuksuz şekilde tutuluyor. Onların geride kalan çocukları –ki 2 milyondan fazla oldukları söyleniyor- bakım merkezlerinde asimilasyona tabi. Kızlar Çinlilerle zorla evlendiriliyor, aile mahremiyetleri çiğneniyor.
Ve bütün bu kötülükler bir sis perdesi arkasına gizleniyor.
Önce o perdeyi yırtmak gerek.
Çin’e baskı yapmaktan geçiyor bunun yolu.
Doğu Türkistanlı kardeşlerimize ses olabilmekten...
AK PARTİ’NİN TEMİZ SOSYAL MEDYA ÇAĞRISI
Yeni medyanın artan önemine işaret eden üç ayrı yazı yazdım geçen hafta. Keza sosyal medya kapladığı alan itibariyle insanların en fazla zaman geçirdiği mecra konumunda. Belli ki uzun süre bu böyle olacak. Ama bir temizliğe ve ahlaka duyulan ihtiyaç da aşikar.
İlk adım AK Parti’den geldi. AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mahir Ünal 12 maddelik etik kuralları açıkladı.
Tamamını çok önemsiyor ve altını çiziyorum.
Ama asıl önemsediğim nokta AK Parti’nin tüm üyelerinin bu kurallara uyacağını ilan etmesidir.
Zira kural koymak, ideal olana işaret etmek kolaydır.
Zor olan, iddialı ve bağlayıcı olan 10 milyon üyeli bir partinin tüm üyelerinin bu kurallara riayet edeceğini ilan etmektir.
Kendilerini tebrik ediyorum. Karşı ittifakın yeni kurulanlarla beraber irili ufaklı tüm partilerinin de bu kurallara uymasını diliyorum.
Aksi halde arzu edilen temizlik gerçekleşmeyecek, hukuk oluşmayacak üstelik muhalefet bu alandaki söylem üstünlüğü daha baştan AK Parti’ye kaptıracaktır.