MÝTOLOJÝDE Sisifos, ölümü yani Tanatos’u iki kez atlatmayý baþaran bir ölümlüdür. Kaderine karþý geldiði için Hermes tarafýndan yeraltýndaki cehennem Tartaros’a indirilir ve her gün koca bir kayayý bir tepeye iterek çýkarmaya mahkum edilir. Doruða ulaþtýðýnda kaya aþaðý yuvarlanacak ve Sisifos onu yeniden yukarý itmek zorunda kalacaktýr.
Sinemamýzýn ustalarýndan Erden Kýral’ýn Yük filminde anlattýðý öykü Sisifos mitini andýrýyor. Bir adamý öldüren, kardeþinin güttüðü kan davasýndan kurtulmak için kömür madenlerinde çalýþmaya baþlayan Cemal’in vicdan azabý ve ölüm korkusu, filme adýný veren ‘yük’. Cemal her gün yüreðinde bu yükle asansöre binip madene iniyor, ertesi gün yeniden inmek üzere yukarý çýkýyor asansörle... Sisifos’un kayasýný itmesi misali Cemal de vebalini çekiyor madende çalýþarak... Filmde asansörün hem görselliði hem iþitselliðiyle çok önemli bir yer tutmasýnýn böyle simgesel bir nedeni var. Cemal’in cehennemi orasý. Gerektiðinde kaçmak, kurtulmak için aradýðý eski bir maden tüneli çýkýþý bile onu yutmaya hazýr kara bir aðza benziyor...
Ölümden korkan bin kere ölür, korkmayan bir kere...Cemal’den intikam almasý gereken Cumali de korku içinde. Cemal’e ulaþmak için o da madene girmeli... Onun taþýdýðý yük de aðýr: Ýntikam alma zorunluluðu, öldürme korkusu, baþarýsýzlýk korkusu... Ýnsandaki yýkma, yok etme dürtülerini temsil eden Tanatos iki erkeðin yüreðine bu kadar korku salarken Eros boþ mu duracak? Ýnsandaki sevgi ve yaratýcýlýðý temsil eden Eros da girer Yük’teki denklemin içine. Ýki erkek arasýndaki meselenin özünde bir kadýn çýkar ortaya: Zeynep. Ama bir femme fatale (erkekleri kendine aþýk edip sonra býrakan kadýn) kimliðinde deðil, içinde yaþadýðý çevrenin konvansiyonlarýna baþkaldýrýp yüreðinin götürdüðü yere giden, kritik anlarda (filmdeki iki önemli dönemeçte) bencil davranmayan bir kiþilik olarak. Bir aþk üçgenidir ‘Yük’ ayný zamanda. Erotik aþkýn tenselliðini, iki beden arasýndaki çekimi de hissettiren...
YARGILAMA YOK
Yük’teki görüntü yönetiminin en çarpýcý yaný bu: Filme adeta dördüncü boyutu katmasý! Soðuðu ve nemi, yoðun bitki örtüsü, paslý demirler, çamurlu yüzeyler aracýlýðýyla neredeyse hissettiriyor izleyiciye. Zeynep ile Cumali’nin birlikte olmak için gittiði kaplýcada sýcaðý, buharý, aralarýnda alevlenen arzuyu hissediyoruz. Madende havasýzlýktan boðulacak gibi oluyoruz...
Kuþaklarýnýn en iyi oyuncularý arasýnda ilk sýralarda yer alan Tülin Özen, Nadir Sarýbacak ve Tansu Biçer üçlüsünün performanslarý da filmin baþarýsýnda büyük pay sahibi. Üçü de ömürlerine mal olacak birer duygusal karmaþa yaþamakta olan karakterleri olay örgüsü içinde boðulmadan canlandýracak espasý bulmuþ filmde. Yönetmen Avrupa sinemasý geleneðindeki tecrübesi sayesinde böyle durumlarda karakterlerin geçmiþlerine, iliþkilerine, bu noktaya nasýl geldiklerine dair somut bilgilere, laf kalabalýðýna ihtiyaç duymadan duygularý yansýtmaya odaklanma gereðini doðru hesaplamýþ. Yük’ün lokmayý çiðneyip de izleyicinin aðzýna vermeme tavrýný özellikle takdir ettim. Öyküdeki ayrýntýlarý ortaya dökmektense izleyicinin hayal gücünü çalýþtýrabileceði kadar gizem býrakýyor. Karakterler hakkýnda her þeyi berraklaþtýrmayarak, izleyici koltuðundan onlarý yargýlamaya kalkmýyor. Kimin haklý/ maðdur/vs. olduðunu öðrenip onunla özdeþleþmiyor. Hakkari’de Bir Mevsim ve Bereketli Topraklar Üzerinde her daim en beðendiðim Erden Kýral filmleri olarak kalacak. Mavi Sürgün ve Kanal’a da kolay kolay kýyamam ama Yük, Erden Kýral sinemasýnda ilk üçe sokabileceðim yetkinlikte bir çalýþma.