2010 Referandumunda kabul edilen Anayasa deðiþikliðinin ardýndan Kamu Baþdenetçisi, yani Ombudsman, seçimi tamamlandý. Sorumluluk yasa gereði dört yýllýðýna emekli Yargýtay Üyesi Nihat Ömeroðlu’nun sýrtýnda...
Ömeroðlu, izlediðim kadarýyla 2008 yýlýndan bu yana günlük gazete ve dergilerde fikirlerini kamuoyuyla paylaþan ve görüþleri itibariyle de yüz yýllýk vesayet düzeniyle arasýna mesafe koyan, yargýnýn çoðulculaþtýrýlmasý ve demokratik meþruiyetinin saðlanmasý konusunda önemli mücadeleler içinde olmuþ bir isim. 2010 referandumunda “yetmez ama evet” bloðu içinde yer almýþ.
Ancak seçilir seçilmez Hrant Dink’in mahkûmiyetinin onandýðý 2006 tarihli o meþum Yargýtay kararýnýn altýnda imzasýnýn bulunduðu anlaþýldý. Ve tartýþmalar baþladý, baþlamalýydý da...
Devletin karþýsýnda olmak zorunda!
Ombudsmanýn görevi, 6328 sayýlý Kanunun 5. Maddesine göre “idarenin iþleyiþi ile ilgili þikâyet üzerine, idarenin her türlü eylem ve iþlemleri ile tutum ve davranýþlarýný; insan haklarýna dayalý adalet anlayýþý içinde, hukuka ve hakkaniyete uygunluk yönlerinden incelemek, araþtýrmak ve idareye önerilerde bulunmak”týr. Kanunun 4. Maddesi ise Ombudsmanýn Meclis’e baðlý olduðunu ifade eder. Bu mantýðýn gereði olarak da Meclis tarafýndan seçilir.
Yani Ombudsman milletin demokratik iradesi olan Meclis adýna merkez ve yerel idari teþkilatýyla birlikte devleti denetlemek üzere yetkilendirilmiþ kiþidir. Devletin yanýnda deðil, bir bakýma karþýsýnda olmak zorunda. Muhtemelen bu özelliði nedeniyle Ýsveç Kralý uzun süreli Ýstanbul ikametinin ardýndan ülkesine dönerken Osmanlý’nýn bu uygulamasýný da beraberinde götürmek istemiþti. Osmanlý’nýn böyle olmasý da doðal zira Ýslam düþüncesinde devletin birey karþýsýndaki yeri, köyün su ihtiyacýný karþýlayan bir çeþmeden çok da farký yok. Amacý bireyi, onun can, mal ve namus güvenliði ile hürriyetini korumaktýr. “Kutsal” veya “yüce” devlet anlayýþý 19. Yüzyýlda, faþizan ideolojiler çaðýnda üretildiði de dikkate alýndýðýnda, bu kavramlarýn neden vesayetçilerce kutsandýðý da anlaþýlýr.
Vicdandan temizlenemeyecek hatalar
Þimdi tartýþmayý doðru zemine çekelim ve hafýzamýzý tazeleyelim. Hafýzasýzlýk, demokratikleþmeyi önemseyenler için kabul edilemez bir lüks. Bu yüzden þu soruyu soralým.
Hrant’ý “kim” veya “ne” öldürdü? Bu cinayet ne iþe yarýyordu?
Bugün biliyoruz ki, ordu, yargý, kimi siyasi partiler, üniversiteler ve nice bürokratik unsurlarýn parçasý olduðu yüzyýllýk vesayet sistemi ve ürettiði gelenek, demokratik olarak kendini meþrulaþtýramayacaðýndan, ayakta durmak için hep siyasi cinayetlere ihtiyaç duydu. Bunun için de bebekten katil üretmesini veyahut ortada olan insanlarý cinayet fabrikasýnýn ekipmanlarý olarak kullanmayý çok iyi bildi. Hrant Dink cinayeti iþte böyle bir sistemin ürettiði son cinayetti. Takriri Sükûn Kanunu, Dersim katliamý, varlýk vergisi pratikleri, 6-7 Eylül olaylarý, Abdi Ýpekçi, Doðan Öz, Uður Mumcu ve Turgut Özal cinayetleri, 33 Er, Sivas, Baþbaðlar katliamlarý ile Danýþtay saldýrýsý kim veya ne tarafýndan iþlenmiþse, Hrant Dink de ayný kararýn icrasý mahiyetinde zincirin son halkasýydý.
Dolayýsýyla bu cinayetlerde temel hedef belliydi, korunmak istenen de belliydi.
Cinayete giden süreç izlendiðinde bu çok açýk bir þekilde görülebiliyordu. Medya, ordu, yargý, mitingler vs. üzerinden yaratýlan atmosfer çok kiþiye hata yaptýrdý. Çok kiþinin milliyetçilik veya laiklik hassasiyetleriyle oynandý. Kiþiler oyuna alet edildi. Olmayýnca “Vatan haini misin” imalarýyla baský altýna alýndý.
Bu karar tam da böyle bir atmosferde verildi. Karar önce tetikçinin vicdanýný öldürdü, ardýndan milletin vicdanýna kastetti.
Evet, çok kiþi o dönemde vicdanlardan temizlenemeyecek hatalar yaptý.
Danýþtay Cinayeti ile birlikte hata yaptýran bu iradenin meþumluðu yavaþ yavaþ görünür olmaya baþladý. 367 hokkabazlýðý, 27 Nisan muhtýrasý, parti kapatma davalarý, anayasa deðiþikliðinin iptali, HSYK krizleri... Hepsi yüz yýllýk bu yapýnýn refleksleriydi.
2010 Referandumuna giden süreç bu karanlýk iradenin tüm çýplaklýðýyla görüldüðü ve yok edilmesi konusundaki kararlýlýðýnýn toplumun büyük çoðunluðuna egemen olduðu süreç idi. Bu süreç ile Türkiye kendi demokratik katarsisini yaþamaya baþladý. Bunu herkesin görmesinde yarar vardýr.
O halde;
Dink cinayetinde zihniyet ve sistemi gözardý etmek, bebekten katil üreten bu sistemin devamýnýn garantisidir. Bunu asla unutmamak gerek.
Millet adýna devlet denetlenmeli
Ancak;
1933-1945 arasý nasyonalist sosyalist dönem yargý kararlarýna insanlýk vicdaný meþruiyet atfetmediyse, 2010 öncesi kararlarýn pek çoðuna da atfetmeyecektir. Türkiye’nin geçmiþin karanlýklarýyla hesaplaþtýðý, darbeler için komisyonlarýn çalýþmaya baþladýðý, eski mahkeme kararlarýnýn sorgulanmaya baþlandýðý bir döneme girilirken, Hrant Dink kararýný savunmak, “doðru” olabilme ihtimalinden söz etmek bir yana, “karar” demek dahi vicdanen mümkün olmamalý.Türkiye bu sistemden henüz kurtulamadý. Ve onun mirasý vesayete karþý demokrasi mücadelesi içinde olanlar taþýmamalý. 2010 öncesi Yargýtay’ýnýn veya Anayasa Mahkemesinin yahut Danýþtay’ýnýn, kýsacasý tüm yargý teþkilatýnýn yüz yýllýk müktesebatýný üstlenmek ve onlarý savunur pozisyonuna geçmek gibi bir hataya düþülmemeli.
Bunu karanlýk iradelerin hedefinde olan AK Parti veya diðer demokratlar ve liberallerin üstlenmesi de asla söz konusu olmamalý. O karanlýðýnýn bir parçasý olan bu Yargýtay kararýnýn, altýnda imzasý bulunanlarca bir ömür boyu vicdanda taþýnacak bir acý olacaðý da açýkça “ama”sýz, “fakat”sýz ifade edilmeli.
Zira millet tam da bu karanlýðý referandumda sandýða gömdü. Ombudsmanlýk kurumunu benimsedi.
Ombudsman’ýn görevi “millet” adýna, devleti denetlemektir. Denetleyebilsin ki, bir daha onun koridorlarýnda üreyen bu karanlýklar yeniden ülkeye egemen olamasýn.
Ombudsmanýn yeri bellidir, geçmiþe karþý göstermesi gereken tepki de bellidir. Geçmiþin hatalarýyla yüzleþmek, geleceðin güven içinde tesisinin imkânýdýr.
Bu imkân heba edilmemeli...