Paris suikastlerinin üzerinden üç aydan fazla bir zaman geçti. Önümüzdeki Cuma günü tam 100 gün geçmiþ olacak.
Bu 100 gün içinde suikastle ilgili cevaplanmayý bekleyen sorularýn sayýsý arttý ancak halen davaya iliþkin bir iþaret yok.
Önceden edinilen bilgilerin düzeltmeye muhtaç olduðu da bu süre de ortaya çýktý. Önce bu notlarý paylaþalým.
Üç kadýnýn katledildiði odada boðuþma izi olmadýðý açýklanmýþtý ancak “hafif bir boðuþma” yaþandýðýna iliþkin bilgiler geldi.
“Sakine Cansýz, Almanya’ya trenle gidecekti” denmiþ hatta trenin saati de verilmiþti ancak trenle deðil, “mitfahr” (yani zaten gitmekte olan birisiyle küçük bir ücret ödeyerek yolculuk yapmak) þeklinde gideceðini öðrendik. Bu da aslýnda suikastin hedefinin esasen Sakine Cansýz olmadýðýný gösteren bir bulgu olarak ön plana çýktý. Zira katil ya da katillerin esas hedefi Sakine Cansýz olsaydý, güvenliksiz ve uzun bir Paris-Hamburg mitfahr yolculuðunun herhangi bir kilometresinde harekete geçebilirlerdi.
Sakine Cansýz ile Leyla Þaylemez’i Porte de la Chapelle metro duraðýnda kendilerini bekleyecek olan mitfahr aracýna býrakacak olan da Ömer Güney’di. Bu eklemeleri de yapalým.
Fransýz adaletinin “hantallýðý” suikastlere iliþkin puslu havaya tuz biber ekiyor.
Günlük çalýþma programýmda hemen her gün bu dosyayla ilgili haber alabileceðim isimleri mutlaka arýyorum. Avukatlar, savcýlýk, dernek yöneticileri. Soruþturmaya iliþkin tek bir bilgi kýrýntýsý bile yok.
Fransýz makamlarýnýn gayrý resmi fýsýldamalarýndan Ömer Güney’in yüzde yüz tetikçi olduðuna dair yargý yaygýnlaþtý. Artýk Kürt derneði yöneticilerinde de bu kaný kesinleþmiþ gibi.
Peki suçu iþlediðine kesin gözüyle bakýlan bu isim ne zaman yargýlanacak?
Ömer Güney’in Paris Barosu tarafýndan atanan avukatý Anne-Sophie Laguens’e ilk duruþma tarihini sordum. “18 aydan önce hakim karþýsýna çýkmaz. 2014 hatta 2015’i bulabilir” dedi.
Ayný soruyu kurbanlarýn ailelerinin avukatlarýna da yönelttiðim zaman daha belirsiz bir tablo ile karþýlaþtým.
Kurbanlarýn ailelerinin avukatlarýndan Jean-Louis Malterre, hiçbir bilgi sahibi olmadýðýný söylerken, 18 aya uzayabileceði olasýlýðýna katýlýyor ancak kesin bir tarih vermenin mümkün olmadýðýna dikkat çekiyor.
Avukatlarýn yaný sýra aradýðým bir baþka merci Paris savcýlýðý oldu. Telefondaki kiþi, önce “duruþma olmayacak ki, gözaltýnda kimse yok” dedi. Hayretimi görünce de, “pardon pardon, baþka dosyayla karýþtýrdým” diye, bu ilginç dil sürçmesini düzeltti.
Türkiye’deki barýþ iklimini hedefleyen bu katliamýn 100. gününde olay yerinde en basit deyimiyle adalet adýna bir hantallýk yaþanýyor.
Nedir bu ‘entelektüel’ kibir?
24 TV’de Meral Tosun’un Umberto Eco ile röportajýný izledim. Satýr aralarýnda röportaj sýrasýnda duyduðu sýkýntýyý ifade eden Eco, Ýstanbul’u yoðun röportaj talepleri nedeniyle gezemediðini belirtiyor. Minik minik iðneler... Meral Tosun, olgun bir sabýrla Eco’nun kibirli yanýtlarýný dinlemiþ ve röportajý tamamlamýþ besbelli. Sadece 24 TV röportajýnda deðil, Hürriyet’ten Cansu Çamlýbel’e verdiði röportajda da, Umberto Eco’nun sorularý eleþtirmesi dikkatimi çekti. Aklýma Orhan Pamuk’un Rouen Üniversitesi’nde verdiði konferans geldi. Daha önceki Paris ziyaretlerinde de yabancý basýna ilgi ve hürmet gösteren ancak sýra Türk gazetecilere geldiðinde kelimenin tam anlamýyla mesafe koyan Orhan Pamuk’a dayanamamýþ ve içimden geçenleri söylemiþtim: “Sizi izlerken geriliyoruz. Bu da bizim iþimiz ve iþimizi yapmaya çalýþýyoruz.” Elbette bir Orhan Pamuk ya da Umberto Eco kolay yetiþmiyor ama... Nedir bu hor görme?