Ömrünce davayı haykıran Necip Fazıl

Vefatının üzerinde kırk yıl geçti. Türkiye'nin büyük şairi ve büyük mücadele adamı. Renkli, hareketli, kabına sığmayan, hep yazan ve yayınlayan, mücadele adamı bir şahsiyet. Türkiye'nin neredeyse yüzyılını Necip Fazıl Kısakürek üzerinden okumak mümkün. Şiir, piyes, modernleşme, darbe, yasak, din, aydın, komünizm, milliyetçilik, İslamcılık, dernekler, dergiler, kitaplar, partiler... Bütün bunlar Necip Fazılın hayatında çeşitli veçheleriyle yansır. Kısakürek, yakın düşünce ve mücadele tarihimizi üzerinde taşıyan bir aydındır, şairdir.

Necip Fazıl Kısakürek aydın, şair ve mücadele kimliğiyle öne çıkan bir şahsiyet. Kaldırımlar şairidir, Sakarya Türküsünün şairidir. Şiir, onun için insanı ayağa kaldıran ve mücadeleye koşturan bir dil ve ruh. Sakarya Türküsü şiirinde Sakarya, bir nehrin çok ötesinde. Tarihtir, inançtır, hayattır, coşkunluktur, ayağa kalkmaktır. Neden ayağa kalmaktır? Kime karşı? Kendi millet, tarih ve inanç varlığını inkâra kalkışan zihniyete karşı. İslam'ın tarih ve düşüncesine beton döken pratiklere karşı. Şiiri de bunun ruhunu veren ve millet bilincinin tarihiyle yeniden buluşmasını kolaylaştıran dildir.

Kısakürek, şair ruhuyla reddedilen mirasa yeniden nefes verir. Reşahat, Altın Silsile, İbrahim Ethem gibi çalışmalar bunu anlatır. İnkâr edilen kültürün, mirasın ve inancın kapısını tasavvuf ve şiir üzerinden açar. Batıcılıkla bilinci körleştirilen insanı, milletin kolektif hafızasıyla buluşturur.

Necip Fazıl, tarihi kurtaran adamdır! Burada bahsettiğimiz konu nesnel tarih değildir. Zaten meslekten bir tarihçi şahsiyet ve uzman olarak da kendisini sunmaz. Böyle bir iddiası yoktur. Arşive girip belgelerle çalışmaz. Fakat tarihle kurduğumuz sakat tutuma ve resmi tarih anlayışına karşı özgürleştirici bir tutum geliştirir. Müslümanların ve Türklerin çarpıtılan ve inkâr edilen tarihini savunmayı göze alır. "Vahidüddin: Vatan Haini Değil, Büyük Vatan Dostu Sultan Vahidüddin", "Cenneti mekân Sultan Abdülhamit Han", "Son Devrin Din Mazlumları" bu açıdan oldukça dikkat çekicidir. Vahdettin'i "hain", Abdülhamit Han'ı "kızıl sultan" diye damgalayan bir tarih bilincini ters yüz eder. Bunun yerine onları "vatan dostu" ve "cennet mekân" olarak imgeler. Egemenlerin imgeleriyle savaşır. Şeyh Said'den İskilipli Atıf Efendiye, Seyit Rıza'dan Erbilli Esat Efendiye kadar tek parti CHP rejiminin gadrine uğrayan şahsiyetlere "mazlumlar" adını verir. Onlara yapılan zulümleri ifşa eder.

Piyesler yazar. Bir Adam Yaratmak piyesi, önemli bir felsefi düşünceyi edebiyat ile anlatır. Tek parti modernleşmesinin pozitivizmi ve materyalizmi din diye pazarladığı zamanlarda haykıran bir derin sessizliktir. İnsanı ve dünyayı aşan, ama insan ve dünyayı derinden etkileyen metafiziğin kudretine dikkat çeker. Sosyolojik ve tarihsel kaderin üzerinde yer alan mutlak kaderin işleyen ruhunu anlatır.

Dergiler, yazılar ve yayınlarla geçen uzun ömürdür Necip Fazıl. Büyük Doğu Dergisi'ni 1943'ten 1978'e kadar yayınlar. Tam 512 sayı. Bu kadar uzun süreli bir dergi yayınlamak kolay değildir. Onu bu "devamlılık" içinde tutan düşünce ve mücadelesine olan inancıdır. Kapatmalar, sürgünler, hapisler onu yolundan vazgeçirmez. Yapıştırılan damga etkileyicidir: "Padişahlık Propagandası yapmak ve Türklüğe Hakaret". Türkleri, yeniden kolektif hafızalarıyla barıştırmaya ve buluşturmaya kendisini adayan bir aydın, "Türklüğe hakaret" diye damgalanıyor. Fakat Kısakürek, kudretli bir öznedir. Ne hapisler, ne sürgünler, ne de damgalamalar onu yıldırır. Edebiyatçılığını, münevverliğini ve mücadelesini azimle sürdürür. Gençliğe Hitabe'sinde haykırdığı özne kendisidir:

""kim var! " diye seslenilince, sağına ve soluna bakınmadan, fert fert "ben varım! " cevabını verici, her ferdi "benim olmadığım yerde kimse yoktur! " duygusuna sahip bir dava ahlâkını pırıldatıcı bir gençlik..."