Yetmiþli yýllarda Ýstanbul'da Ýskenderpaþa ve Ýsmailaðaolmak üzere iki cemaat temayüz etmiþti. Bir de bugün daha etkin olan Erenköy vardý ama o zaman bu ikisi kadar iþtihar etmemiþti.
O yýllar bizim gençlik yýllarýmýzdý ve gençler Ýskenderpaþacemaatiyle daha ilgiliydi. Ya da baþka bir ifade ile Ýskenderpaþa Cemaati gençlerle daha ilgiliydi.
Aslýnda gençlerle en ilgili isim Ýsmailaða Cemaati'nemensup rahmetli iþ adamý Kemal Þadoðlu idi. Ben dahil gençlere babalarýnýn yapamadýðý desteði vermiþti. Üzerimizde hakký çoktur. Ama hiç cemaat taassubu göstermedi ve cemaatine de hiç davet etmedi.
Her Pazar günü Ýskenderpaþa Camii'nde Mehmed Zahid Kotku merhumun sohbeti vardý. Bizler o sohbetlerin müdavimiydik.
M. Zahid Kotku merhum, þahsiyetiyle sohbetiyle hakikaten gerçek bir mürþit idi. Allah rahmet eylesin.
1977 yýlýnda evlendikten sonra ister istemez Ýsmailaða Cemaati'yle tanýþ oldum. Çünkü rahmetli kayýnpederim Ferhat Köktürk bu cemaate mensuptu.
Kayýnpeder, Mahmud Ustaosmanoðlu merhuma benden bahsediyor, ondan selam getiriyor, benden selam götürüyordu.
Bu cemaat kadýnlarda çarþaf erkeklerde sakal cübbe hassasiyeti ile meþhurdur.
Ben askerlikteki mecburiyet haricinde sakalýmý hiç kesmediðim için sakal konusunda bir problem yoktu. Ama kayýnpederim, 'hiç deðilse evde namaz kýlarken cübbe giy.' diye telkinde bulunurdu.
Bir gün kayýnpedere, 'Mahmud efendi bana beyaz bir cübbe gönderirse namazlarda giyerim.' dedim. Birkaç gün sonra Mahmud Efendi kendi giydiði beyaz cübbeyi gönderdi. Hâlâ kullanýrým.
Daha sonra Ýsmailaða Camii'ne gitmiþliðim ve mihraba geçip namaz kýldýrmýþlýðým da vardýr.
Fakat Mahmud Efendiyi yakýndan tanýma fýrsatýný 1981'de yurda döndükten sonra buldum.
Aslýnda 1975 yýlýnda Hacettepe Ýþletmeyi kazanmýþtým ama ilk tercihim deðildi sonra karar verdiðimde de kayýt süresi geçmiþti. Ýstanbul Yüksek Ýslam Enstitüsü'ne ön kayýt yaptýrdým ama orada da sürekli akademi olma talebiyle boykot vardý eðitim yoktu.
Ayrýca Ýslami hareket hayli canlý idi ve Ýslami bilgiye ihtiyaç vardý. Ben de 'önce Ýslam'ý öðrenelim' düþüncesiyle -hikayesi uzun- Medine-i Münevvere Ýslam Üniversitesi'ne gittim, Davet Fakültesi'nde okudum. Bir taraftan da özel dersler alarak Ýslam'ý kaynaðýndan öðrenecek alt yapýyý oluþturmaya çalýþtým.
Medine'de mukim Erzurumlu Mustafa Necatüddin hocadan, Ali Ulvi Kururcu beyden ve Abdulazým Feyyaz gibi Ezher ulemasýndan özel olarak akaid, fýkýh, usul-u fýkýh, faraiz, tefsir ve hadis dersleri aldým.
1981 yýlýnda yurda dönünce Kemal Þadoðlu aðabey Ýsmailaða Camii Ýlim ve Hizmet Vakfý'nýn hafýz çocuklara Ýslami ilimleri öðretmeyi hedefleyen bir çalýþmasýna katýlmamý teklif etti.
Memnuniyetle kabul ettim.
Faaliyet mekâný camiin avlusunda olduðu için öðle ve ikindi namazlarýný Ýsmailaða Camii'nde kýlýyordum ve tabiatýyla merhum Mahmud Efendi ile günde iki kez karþýlaþýyorduk. Namazdan önce ya da sonra uzun sohbetler ederdik. Bana, 'genç hoca!' diye hitap ederdi.
Ýhlaslý bir Müslümandý. Ýslam'a hizmetten baþka bir meþgalesi yoktu. Akçalý iþlerden uzaktý. Radyo, TV, gazete ile iliþkisi yoktu. Dünya haberlerini kim anlatýrsa onu bilirdi. Orada olduðum süre boyunca dýþ dünya ile ilgili bilgileri ben verdim.
Huzuruna her an rahatlýkla çýkabiliyordum. Hatta bazýlarý girmeme engel olmak istedi. 'Böyle davranýlýrsa artýk gelmem.' dedim. Kapýdakileri çaðýrdý, 'Genç hoca geldiðinde uykuda bile olsam engel olmayýn!' talimatý vermiþti.
Yüz hatlarý sürekli tebessüm eden bir yaradýlýþa sahipti. Teknolojiyi pek kullanmazdý ama zannedildiði gibi teknolojiye karþý deðildi.
Mesela mikrofon kullanmazdý.
Öðrenci sayýsý yüksekti, kimi kültürel faaliyetler yapýyorduk ses sýkýntýsý vardý. Vakýf Baþkaný Zekeriya Özen isminde hayýrsever bir fabrikatördü, oðlu da öðrencimizdi. Faaliyetleri takip ediyordu. Ona bir gün salona ses düzeni kurmasýný teklif ettim. Kabul etti ve kaliteli bir ses sistemi kurdurdu.
Bir faaliyete Mahmud Efendi de katýldý, faaliyet sonunda onun da bir konuþma yapmasý gerekiyordu. Bana, 'Genç hoca siz kullanýn ama ben konuþurken mikrofonu kullanmayacaðým.' dedi. Sebebini sorduðumda, 'Benim hocam kullanmadý.' cevabýný verdi. Ama kullanýlmasýna karþý çýkmadý.
Ben pratik Arapça dersinde iþitsel görsel yöntemi de uyguluyor dolayýsýyla derslerde tepegöz ve projeksiyon kullanýyordum.
Birileri gitmiþ Mahmud Efendiye, 'Resul hoca medreseye sinema getirdi!' diyerek beni þikayet etmiþ.
Biz çok sýk görüþtüðümüz için Mahmud Efendi konuyu bana sordu, ben de anlattým. Anlayýþla karþýladý.
Yani hoca teknolojiye karþý deðildi. Zaten cemaat daha sonra teknolojiyi serbestçe kullanmaya baþladý. Bugün de kullanýyor.
Cemaatin bazý yaklaþýmlarý abartýlý bulunabilir, günümüz þartlarýnda arkaik diye de eleþtirilebilir.
Ancak ben Mahmud Efendi'de Kuran'a hizmetten baþka bir çaba görmedim.
Mensuplarýný batýl inançlardan koruyacak sahih Ýslam inancýyla donattýðýna þahidim. Medresede ehli sünnet akaidinin manzum kitabý olan Þerh-i Emali'yi bizzat ben okuttum, oradan biliyorum. Ayrýca cemaate de cami derslerinde ehli sünnet akaidi öðretildiðini de yakinen gördüðüm için þahidim.
Medrese talebesinin ötesinde cemaat mensuplarýnýn Kuran meal ve tefsirini öðrenme gayreti þaþýrtýcý düzeydeydi. Hepsi Mahmud Efendi'nin hassasiyeti, gayreti ve teþviki ileydi.
O dönemde Mahmud Efendi'den sonra damadý HýzýrAli Efendi saygýn bir mevkie sahipti. Bir cinayete kurban gitti!
Daha sonra tam bir kitap kurdu olan ve camide ders veren Bayram Ali Öztürk de bir baþka cinayetin kurbaný oldu! Bu cinayetler operasyon muydu bilmiyorum ama her iki kurban da önemli isimlerdi, özellikle Bayram Ali Öztürk çok deðerli ilim adamýydý!
Allah rahmetiyle muamele buyursun.
Ben 1986 da oradan ayrýldým, daha sonra yeni isimler temayüz etti.
Hülasa, tanýdýðým kadarýyla Mahmud Efendi ömrünü Kuran'a adamýþ ihlaslý bir Müslümandý.
Rabbimden kendisine rahmet-i vasia yakýnlarýna sabr-ý cemil ve ecr-i azým diliyorum.
Mekaný cennet olsun.