Cumhurbaþkaný Erdoðan’ýn önce Yunanistan ardýndan Fransa ziyaretleri, Türkiye’nin Avrupa ülkeleri ve AB ile iliþkilerinin normalleþmesi konusunu gündeme getirdi.
Uzunca bir dönemdir hem ikili iliþkiler hem de AB süreci sadece sorunlar üzerinden þekillenmekteydi. Bunun nedenleri arasýnda AB’nin lokomotifi olan ülkelerle Türkiye’nin stratejik tercihlerindeki farklýlýklar, darbe giriþimi ve sonrasýndaki sürecin sadece özgürlüklerin kýsýtlanmasý düzeyinden algýlanmasý, Rusya ve Ýran ile yakýnlaþarak otoriter yönetimler eksenine kayýldýðý kanýsýnýn yaygýnlaþmasý, giderek milliyetçi-muhafazakar çizgiye kayan ülkenin ayný zamanda radikal gruplarý da desteklediði düþüncesinin epeyce destekçisi olmasý sayýlabilir.
Olumsuz düþüncelerin toplumda mayalanmasýnýn Avrupa ülkelerinin siyasileri tarafýndan son derece verimli biçimde kullanýldýðýný da hatýrlatmak gerekiyor. Bu yolla hem seçim dönemlerinin “ötekisi” bulundu, hem de AB konusunda “nerede kalmýþtýk?” sorusunun sorulmasýnýn önü kesildi.
Ayrýca, söz konusu olumsuzluklarda Türkiye’yi daha önceleri ve darbe giriþimi sonrasýnda çeþitli nedenlerle terk eden Türkiye yurttaþlarýnýn oluþturduðu diasporanýn da epeyce katkýsý oldu.
Bugün, Avrupa ülkelerinin hem tek tek hem de AB üyesi olarak oldukça büyük sorunlarý bulunuyor. BREXÝT süreci, bunlardan sadece bir tanesi. Kabaca ifade etmek gerekirse, Trump ABD’si ile girilen ekonomik rekabetten zararlý çýkma olasýlýðý, Rusya ile olan ambargo duvarý ve Ortadoðu’ya uzanma yollarýnýn yine bu iki ülke tarafýndan kesilmiþ olmasý, Avrupa’nýn kendi havuzunda sýkýþmasý gibi bir durum yarattý.
Kendi içine sýkýþmanýn doðal sonucu olarak, refah ve barýþ alaný þeklinde görülen mevziinin korunma refleksi geliþti. Bu da yabancýlarý istememe-ötekini dýþlama eðilimlerini güçlendirdi. Ancak söz konusu durum bir sarmal yarattý ve milliyetçi-muhafazakar eðilimler arttýkça, içe sýkýþma da çoðaldý. Üstelik bu durum sadece dünyanýn deðil, AB’nin de sorgulanmasýna neden oldu. Dolayýsýyla küresel ölçekte Avrupa ülkelerinin aðýrlýklarý azaldýkça, AB’de de merkezkaç eðilimler yükseldi. Üstelik merkezkaç eðilimler hem AB üyeliklerinin sorgulanmasý þeklinde hem de bölgelerin ülkelerden ayrýlmasý olarak açýða çýktý.
Söz konusu ortam, en azýndan bazý Avrupa ülkelerinin karar alýcýlarýnýn yeniden Türkiye’ye bakmalarýný olanaklý kýlan bir ortam yarattý. Ancak, bu kez de toplumdaki olumsuz algýlara raðmen Türkiye ile nasýl normalleþme saðlanabileceði sorusu gündeme geldi.
Avrupalý liderlerin Türkiye lehine adým atmalarýný saðlayacak ortama Türkiye’nin de destek vermesine ihtiyaç var. Algýlarý deðiþtirmek zaman alýr, ancak bir yerden de baþlamak gerek. Avrupa toplumlarýndaki olumsuz algýlarýn yerleþmesinde etkili olan medya organlarýyla yeniden ve çok daha yakýn biçimde iliþki kurmaya gerek bulunuyor. Türkiye’den yapýlan yayýnlarýn kanaatleri deðiþtirmeye yetmediði açýk olduðuna göre, iþbirliði kaçýnýlmaz gözüküyor.
Hem devlet bürokrasisi ve hem de sivil toplumla, baþlangýçta çok görünür olmasý gerekmeyen baðlarýn yeniden ve planlý biçimde güçlendirilmesi gerekiyor. Bu da, kamu diplomasisi konusunun Türkiye’de yeniden ele alýnmasýnýn önemini gösteriyor.
Savunma ve sürekli anlatma durumundan çýkýp, belki de yeni fýrsatlarý gündeme getirmek, karþýlýklý baðýmlýlýðýn yararlarýndan hareket etmek anlamlý olabilir. Bu çerçevede önce ikili iliþkileri normalleþtirmek ve sonra AB konusunu ýsýtmak daha pratik bir yol gibi gözüküyor.