Medeniyet Tasavvuru Okulu'nun 'Zamaný Kuran Öncü Kadýnlar' adlý ders programýnda aile, ev, kadýn, insan, gelecek ve zaman konulu derslerimiz, modernizm ve arkeolojisiyle hesaplaþmaya dönüþüyor bazý baþlýklarda... Son dersimizde, þaire Dilara Ayþe Akdeniz'in Muhit Dergisinde yayýmlanan, 'Bir Eve Övgü' adlý þiirine atýf yaptým. 'Bir fotoðraf daðýlýnca biz kime benzeriz?/ Evi övdükçe var ancak bir evimiz...' diyor. Tam da evlerimiz, þehirlerimiz, sokaklarýmýz deprem altýnda paramparça kýrýlýrken çýkagelen bu þiir, ancak ev ile var olabilen bizler için, ne kadar da anlamlý... Ev deðerlidir, orada bizi büyüten hatýrlarýmýz bir hafýza gibi ruhumuzun bir köþesinden hiç çýkmaz. Ev, çocuða kalbinin ve aklýnýn ilk renklerini verir...
Ev, küresel vakumun nükleer tekilleþmeye mahkûm ettiði insanoðlunun, yeryüzündeki son sýðýnaðýdýr halen.
Prof. Ergün Yýldýrým'ýn anlatýsýna göre; aile metafiziðinin temel orijini olan ev, Allah'ýn kendisine isnat ederek ifade ettiði mukaddes 'Beyt' ile alakalýdýr. Nitekim Ýbni Hiþam, Kâbe'nin dünya yaratýlmadan 2000 yýl kadar önce yaratýldýðýný zikretmiþtir tarih kitabýnda. Yani dünya hatta insan yaratýlmadan önce de 'ev' olan o mekân var idi. Buradan hareketle, Prof. Yýldýrým; 'önce ev vardý'' der... Þiir gibi deðil mi, bu yüzden baþlýða çektim.
Üstad Ömer Lekesiz; ''Sevgili'nin Evi'' adýný verdiði kitapta Kâbe'yi, Beytullah'ý mistik, dini içerikleriyle ve mimari karþýlýklarýyla bir birikim olarak anlatýr. Ve bir mekân olarak Kâbe'nin, Beytullah yani 'Allah'ýn Evi 'olarak takdim edilmesinin üzerinde durur. Ev, Lekesiz için de baþlangýçtýr. Kurallarýn, anlamýn, harmoninin, varoluþun, düþüncenin, sanatýn mayalandýðý baþlangýç... Bir çoðalma, bir artýþ yeri de diyebiliriz pekâlâ ev için...
Yaratým sanatýnýn ruhaniyetinde; ev, adeta tekne vazifesi görür. Ýnsan, aile, insanlar, yeryüzü, hep o Ev baðlamýnda anlatýlýr.
Ragýp el Ýsfehani'nin, Müfredat adlý sözlüðünde, ''beyt'' yani ev kelimesinin, 'bete' kelimesi ile yani gece kalmak, gecelemek kelimesiyle alakasý üzerinde durur. Ev, gecenin karanlýðýndan, bilinmezliðinden, tekinsizliðinden sýðýnýlan güvenli bir mekândýr, varoluþun imkânýdýr. Gecelere ancak bir ev çatýsý altýnda tahammül edebiliriz. Ev, insanýn karanlýða karþý kalesi gibidir.
Bir ayette de þöyle der Yüce Allah: 'Biz Beytullah'ý insanlara toplanma ve güven yeri yaptýk.' (Bakara 125) Bu ayette, Beytullah özelinde, Müslüman zihnindeki ev kavramýnýn; topluluk kurma, buluþma, çoðalma, toplanma, birleþme, beraberlik kurma, baðlýlýk kesbetme, güven, emniyet, itimat gibi kavramlarla alakasý ortaya çýkar. Baþka bir ayette ise: "Ýnsanlar için yeryüzüne ilk konulan ibadet evi Mekke'de olan Kâbe'dir" der Allah (Âli Ýmrân, 3/96)... Bu ayet ile Beytullah ve aslýnda Müslüman zihnindeki ev kavramýnýn, kulluk ve ibadet edebilme ile ilgisini, ev ile ibadet edebilme salahiyetini, ev ve ibadet iliþkisini okuruz. Ev, güvenlik ve sükûnet yeri olarak, kulun göðe yöneldiði mekândýr...
Kâbe yeniden inþa edilirken, Hz. Ýbrahim'in ettiði duada da, ailenin, soyun, sülalenin dile getirilmesi tesadüfi deðildir. Þöyle der Hz. Ýbrahim: 'Rabbimiz! Bizi sana teslim olanlardan kýl ve soyumuzdan sana teslim olan bir ümmet ver! Ve bize ibadet usullerini göster. Tövbemizi kabul buyur, þüphe yok ki sen tövbeleri kabul edensin, merhamet sahibisin.'' (Bakara 128) Bu ayette kendisi, oðlu ve kendilerinden sonra gelecek nesiller yani ümmet için edilen bu büyük duada, ev-aile-ümmet iliþkisi gayet açýktýr. Ümmet olma bilincini ilmik ilmik dokuyan, onu kuru bilgiden, söylevden, bilince dönüþtüren süreçler mimarisi, ev ve aile kavramlarý üzerinden hareket eder. Ev ve aile, ümmet için mükemmel birer baþlangýçtýr...
Beytullah, yani Allah'ýn Evi, aslýnda fýtri olarak bütün insanlýðýn yöneliþ istikametidir. Prof. Esat Coþan ''insanlar iki kýsýmdýr; kalbi Kýbeleye yönelmiþ olanlar ile kalbi Kýble'ye yönelecek olanlar' derdi... Ýþte Allah'ýn Evi, hedef mahiyetinde tüm insanlýðýn, hakikat manasýnda ise Müslümanlarýn ortak evi, kalbi mesabesindedir. Ev, ailenin, kimliðin ortaya çýktýðý, oluþtuðu, tahkim edildiði yerdir, bilahare ikinci adým gelir ki; toplumsallaþmadýr, toplumsallaþmanýn kökeni de yine ev ve aileyle ilgilidir. Zaten ev ve aile, sosyolojik olarak toplumun temelidir.
1960'lardaki sanayileþmeyle birlikte, köy ve kasabalardan büyük kentlere göçü yaþadýk. Bu deðiþim, aile üzerinde radikal deðiþikliklere yol açtý, geniþ ailelerin yaþadýðý kýrsaldaki geniþ bahçeli, bostanlý evlerden, þehrin küçük gözlü evlerine, gecekondularýna geçiþ süreci yaþanýrken, aile de çekirdek aileye dönüþmüþtü. Günümüzdeyse, 1+1 mimarisiyle yepyeni bir sosyolojiye mahkûm ediliyoruz. Tek baþýna yaþamýn özgürlük olarak takdim edildiði, kutsandýðý, aile baðlarýnýn ve insani sorumluluklarýn kurumlara, profesyonellere devredildiði bu yeni dönemdeki kadar evsiz olmamýþtý hiç insan...
Ýnsanlar akþam vakitlerinde niçin aceleyle evlerine koþarlar, niçin þehrin bütün ýþýklarý yanar, niçin sofralar kurulurken, þýkýr þýkýr bardak ve kaþýk sesleri taþar sokaklara? Ev, akþamýn sofra neþesiyle tamamlanýr çünkü. Her Ramazan ayýnda, bu sofra ihtiyacýmýzý, bir sofra etrafýnda buluþup, sessizce çorbaya kaþýk sallayýþýmýzý þükranla idrak etmek gerek. Allah ümmetimizin sofralarýna bereket ve saadet versin... Evleri, sokaklarý, kalpleri kýrýlmýþ kardeþlerimizin sofrasýnda bir bardak su, bir dilim ekmek olabilmek duasýyla...