Önce gasp ettiğiniz köşkü sahibine iade et!

Hasan Cemal’in, “Hrant Dink’i anıyorum” bahanesiyle attığı tweet büyük tepki topladı. 

Tweetinde (o günün 24 Nisan olduğunu hatırlatarak) şöyle diyordu: “Sevgili Hrant, biliyorum çok uzaklardasın, ama yine de 24 Nisan soykırım acını paylaşıyorum.”

Tepkilerin çoğunluğunu, 24 Nisan’ın “soykırım tarihi” olmadığını bildiren “uyarılar” oluşturuyordu. Arada küfre varan ifadeler de yer alıyordu. 

Hasan Cemal, bu uyarılara bakarak tavrını değiştirir mi? 

Sanmam... 

Ne yazdığını bilerek, sözlerinin nereye gideceğini hesaplayarak atmıştır o tweeti. 

Fakat ilginçtir, Hasan Cemal’in inandığına, Hrant Dink inanmıyordu. Daha doğrusu, Hasan Cemal kadar elini bol tutmuyordu. 

Biraz çekimser bakıyordu. 

Korktuğu için değil, hayır... “Soykırım” ifadesinin oluşturduğu infiali bildiği için, “Madem Türk kardeşlerimiz bundan rahatsızlık duyuyor, soykırım ifadesini kullanmayalım, başka bir şey bulalım” diyordu. 

Kısa bir internet taramasıyla ulaşılabilecek bu bilgiden, Hasan Cemal’in habersiz olduğu düşünülebilir mi? 

Elbette düşünülemez. 

Hrant Dink’in inanmadığına inanma becerisi gösteren, yaşasaydı muhtemelen onu “gevşek” bulacak Hasan Cemal’in bir diğer vasfı da şu: “Kardeşim” diyerek Hrant Dink sevgisini tekeline alması ve başkalarını oraya yaklaştırmaması... 

Hem hadsiz, hem kurnaz... 

Dışarıdan bakanlar, ikili arasında “su sızmaz” bir yakınlık olduğunu zannedecektir ama öyle değildi. Hrant Dink, son zamanlarında, liberal tayfadan (Hasan Cemal gibi adamlardan) biraz şekvacıydı. 

Çünkü “kardeşim” diyerek Hrant Dink sevgisini tekeline alan Hasan Cemal, Hrant Dink’in katillerini gizleyen liberallerle al takke ver külah halindeydi... Öyle ki, içtikleri su bile ayrı gitmiyordu. Bu yakınlıkları bugün de sürüyor. 

Hatırlayalım: 

Eline geçirdiği belgeyi Hrant Dink’in katillerinin ismini ketmederek (metinden çıkararak) yayınlayan Ahmet Altan’a “Hrant Dink Ödülü” vermişlerdi (şaka gibi), Hasan Cemal de bu ödülü çok alkışlamıştı. 

Bir hatırlatma daha yapalım. 

Hasan Cemal, “soykırım suçlusu” görülerek Ermeni komitacılar tarafından öldürülen ünlü Cemal Paşa’nın torunudur ve aynı zamanda Ermeni yurttaşlarımızdan gasp edilmiş “Cemal Paşa Köşkü”nün en önemli varislerindendir. 

Bunu bilmiyorduk... 

Kendisi yazdı da, oradan öğrendik... 

Bir Amerikan seyahatinde yanına yaklaşıp kendini tanıtan bir Ermeni şahıs, buna (yani Hasan Cemal’e), “Dedenizden kalan köşk, atalarıma aitti, siz gasp ettiniz” demiş. Hasan Cemal de bu diyalogu kitabına dercediyor, marifetmiş gibi... 

Bu durumu bir yazımda zikretmiştim, Hasan Cemal’in haram paranın üzerinde oturduğunu yazmıştım. Eleman, sosyal medya hesabından, “Benim köşküm filan yok” diyerek savunmaya geçmişti. 

Tabii ki “şu anda” Hasan Cemal’in bir köşkü yok... 

Çünkü “varisler” (aralarında Hasan Cemal’in babası da bulunuyor) o köşkü satıp bir güzel yediler... 

Köşkün sadece adı kaldı. 

Sonuç ne olursa olsun, Hasan Cemal hâlâ o köşkün varisidir ve Ermenilere borçludur. 

Nefret ettiği Erdoğan, gasp edilmiş Ermeni malları için bugüne kadar 2.5 milyar dolarlık ödeme yaptı... Hasan Cemal’in “hissesine” düşen “tediye” görevini hatırlamasını bekliyoruz. 

Madem “soykırım”da ısrarcı, o da gasp ettikleri köşkün parasını ufak ufak ödemeye başlasın. 

 

HAMİŞ

Neredeyse bütün yazı hayatını “barış” sözcüğünü çarçur etmekle geçirmiş Hasan Cemal’in en büyük korkusu, bir gün barışın tesis edilecek olması...  

Çözüm sürecinde üstlendiği rolü hatırlıyorsunuz...  

PKK silah bırakma sözü verdiğinde kendini dağlara vurmuş, “Ne karşılığında silah bırakacaksınız? Silah bırakmak ağırınıza gitmiyor mu?” diye terörist kafalamaya kalkmıştı.  

Ülkesinden nefret ettiği için Ermenistan tezlerine yakın duran Hasan Cemal’in barıştan anladığı, Kürtlerle Türklerin eşit vatandaşlık temelinde bir arada yaşamaları değil, PKK’ya yurtlanacağı bir alan verilmesi ve Türkiye’nin bölünmesidir.