Önce harbi, Sonra derbi

Türkiye’de şampiyonluğa oynayan iki takım karşı karşıya geldiğinde, maç öncesi hep “Dananın kuyruğu kopacak” yakıştırması yapılır ama; o kuyruğu koparıp eline alsan bile, dana gene danalığını yapacak durumdadır. Kuyruğu sana verir, kupayı alıp götürür. Galibiyetin bile garantisi yok.

Ama rakibi sarsmak ve sersemletmek için kazanmak da şart... Elde edeceğin avantaj, yolun kalan bölümlerinde sana klavuzluk yapacak fırsatlar veriyor.

Kim kazanmaya yakın?

Bunu ağırlıklı olarak, orta sahalar belirleyecek. Orta alanı değerlendirme konusunda, Beşiktaş’ın efektif ve kreatif daha fazla değerlere sahip olduğunu görüyoruz. Oğuzhan Özyakup ve Sosa’nın naif işçiliği, Fenerbahçe’de pek gözlenmiyor. İleride de Van Persie ve Fernandao, Beşiktaş’ın gol ayağı Mario Gomez’e göre, daha az yaratıcı... Topa düz vuruyorlar, kıvraklıkları yok. Gomez pres altındayken bile, ani dönüşlerle sert ve çapraz şutlar atabiliyor.

Belli oranda adam geçme becerisi de var. Ama diğer ikisi bundan da yoksun.

***

Fenerbahçe yoğun baskı ve pres altında tutuklaşıyor. Ligdeki genel görünüşüne bakıldığında, ideale yakın bir tempodan uzakta... Beşiktaş çok daha tempolu olabiliyor ama, o da hızlı olmakla telaşlı olmayı birbirine karıştırıyor. Dengeyi tutturamayınca panikliyor. Gene de kriz futbolunu, rakibine oranla daha iyi yönetebiliyor, yönledirebiliyor.

Sarı-Lacivertliler’in bu can alıcı derbiyi kendi sahalarında oynayacak olması, onlara çok ciddi bir avantaj sağlıyor. Ama sırtını bu avantaja fazlaca dayadığında, golün kendiliğinden geleceğini sanıyor. Düşük tempo en büyük sıkıntısı... Lokomotiv Moskova ile İstanbul’da yaptıkları maçın tempo tekrarını sergilerse, açık bir tehdit unsuru olur.

  Ama bana göre iki taraf da birbirini kollayarak, dengeleyerek ve açık riske girmeden oynayacakları için; ortada net bir beraberlik görüyorum.