Sabahlarý saat 08.00 - 09.00 arasýnda Erkam Radyo’da (96.8) Selahattin Kocaaslan ile birlikte “Medya ve Gündem Analizi” baþlýklý bir program yapýyoruz. Bir süredir gribim ve bu, sesime yansýyor. Bir dinleyicim mesaj yollamýþ. Þöyle diyor:
“Ahmet bey, sizin gibi insanlara bu güzel vatanýn çok ihtiyacý var. Yaklaþýk bir aydan beri hastasýnýz. Lütfen doktorun dediðini yapalým. Bir kardeþin olarak...”
Bu güzel tanýmlamalarýn içini doldurduðum iddiasýyla paylaþmýþ deðilim mesajý, ama memleketimden bir insanýn, benim annem olmayan, babam olmayan, eþim, evladým olmayan bir insanýn saðlýðýmý mesele edinmesi duygulandýrdý beni.
Bizim insanýmýz böyledir. Yüreðinde sarýp sarmalar sizi. Sesinizin deðiþmesi, yüzünüzdeki bir solgunluk, tebessümünüzdeki bir kýrýlma, gider taa onun yüreðinde yanký bulur.
Star’da yazmaya baþlayalý beri, bu sevgi gösterilerini yüreðime taþýyan öyle mesajlar, telefonlar aldým ki... Star’da yazmak deðildi tek þey, biliyorum, durduðunuz yerdi. Ben dün yazdýðým yerlerde de doðru bildiklerimi yazmýþtým, bu dostlar, eminim oralarda da okudular beni, ama þu gelinen noktada insanýn somut olarak durduðu yer de önem kazanýyor.
Samimiyetle söylüyorum, dün de durduðum yer, herhangi bir islami birikimin heba olmamasý noktasý idi, onun için herkese saðduyu çaðrýsý yapýp durdum. Ama bir noktada, dediðim gibi “durduðunuz yer” önem kazanmaya baþlýyor.
Ahmet Davutoðlu’nun dediði gibi, “durduðu yere bakmalý insan!”
Size kim nasýl bir konum biçiyor, siz, kendi mücadelenizi verdiðinizi sanýrken, mücadeleniz varýp kimin baþka niyetlerine monte oluyor, bakmalý insan.
Dün bir bugün iki, baþka mailler de aldým tabii, tweetler, facebook mesajlarý, ya da sms’ler...
Öfke içeren, itham içeren...
Ve çoðu suizan içeren.
Birisi yazmýþ, yazmýþ, yazmýþ, sonra da “Hakkýnýzý helal edin” diye bitirmiþ.
Okuyunca güldüm.
“Helal etmiyorum” diye mukabele ettim cevaben. Sadece içinde gerçekten bir “helallik” hassasiyeti varsa, yaptýðý iþin ne kadar absürd olduðunu görsün diye. Yoksa helal etmeme gibi bir tavrým olamaz.
Ama anlýyorum ki, insanlarýmýz, bir yere büyük duygusal yoðunlukla baðlanýnca haramý- helali unutuyor, gýybeti, suizanný, hakareti bozuk para gibi harcýyor.
Acaba Ahmet Taþgetiren kaça satýldý?
Bu ithamla, “Akil Ýnsanlar” çalýþmasý sýrasýnda da çok karþýlaþmýþtýk.
Ben onlara “Sizin, düþüncelerinizi deðiþtirmek için fiyatýnýz nedir?” diye sormuþtum. “Siz vataný kaça satarsýnýz?” demiþtim. “Size göre Baþbakan da vatanýný satar mý?” Ik mýk edince de “Siz kendinize bir fiyat biçemezken bir baþkasýnýn kendini satacaðýný nasýl düþünebiliyorsunuz?” diye devam etmiþtim. Bilmem kaç milyar alýyormuþum da, þimdi bana þunu vermiþler de onun için tercihte bulunmuþum da... Ne kadar dar yüreklerin hesabý bunlar.
Bana ahiret hesabýný hatýrlatýyor bazý insanlar.
Teþekkür ederim.
Bana kim ahireti hatýrlatýrsa ona teþekkür ederim. Çünkü o beni, en küçük davranýþlarýmda bile daha duyarlý olmaya sevkeder.
Ama görüyorum ki, insanlar, mesela gýybet ederken, iftira atarken, suizanda bulunurken asla kendi ahiretini düþünmüyorlar. Bir mü’mine ta’n ederken, beddua ederken, bir mü’min hakkýnda “Tebbet okurken - Eli kurusun” derken ahirette bunun karþýsýna nasýl çýkacaðýný düþünmüyorlar.
Onun için böyle mail atanlarýn bazýlarýna “Siz Rasulullah’ýn ‘ahiret müflisi’ ile ilgili uyarýlarýný biliyor musunuz? Onu araþtýrýn okuyun, hiç kimsenin ahiret müflisi olmasýný istemem” gibi cevaplar verdim.
Hocaefendi’yi seven dostlara not: Bana göndereceðiniz tepki maillerini lütfen önce muhterem Hocaefendi’ye gönderin, ahlaki bir süzgeçten geçsin ve bana iletin.