Türkiye’de bir spor kulübünün baþkaný olmak için önce taraftar olmak þart. Çünkü taraftar her þeyini kulübühe veriyor. Kulübünün baþarýsýyla mutlu oluyor, baþarýsýzlýðýyla da tarifsiz kederlere kapýlýyor. Diþinden týrnaðýndan arttýrdýðý parayý kulübüne veriyor, karþýlýðýnda aldýðý forma ya da eþofmaný yýllar yýlý üzerinden çýkarmýyor. Öyle taraftarlar vardýr ki, takýmý yenildi mi hastalanýr yataklara düþer. Yani kara sevdadan farksýzdýr taraftarlýk. Bunlarý yaþamamýþ, bu duyguyu tatmamýþ birinin kulübünü yönetmeye kalkýþmasý o kulübü baþarýya kolay kolay götüremez.
Örneðin Galatasaray’da Faruk Süren ya da Ünal Aysal her þeyden önce birer taraftardý. Faruk taaa ilk okul yýllarýndan bu yana elinde Sarý-Kýrmýzý bayrakla tribünlerde “Cim Bom Bom” diye baðýrýrdý. Baþkan olunca da taraftarýn gurur duyacaðý yýllar yýlý dilinden düþürmeyeceði bir takým kurdu. Ve bu takým Avrupa’nýn zirvesine kadar týrmandý. Ünal Aysal da Drogba’yý getirerek örneðin taraftarý çok mutlu etti. Çok kýsa bir sürede Galatasaray’ýn bütün takýmlarý þampiyonluklar kazandý ve 3 yýlda 57 kupa müzede yerini aldý.
Tribünlerden gelmeyenlerse mutluluðun kahkahasýný atan, yenilginin gözyaþýný döken taraftar deðillerse, kulübü duygudan uzak sadece mantýkla yönetirler. Bu da parayý pulu baþarýnýn önüne çeker. Bugün Galatasaray yönetimi sportif baþarýyý ikinci plana atan kulübün aldýsý verdisiyle daha çok ilgilenen kiþilerden oluþuyor. Elbette kulübün saðlýklý bir mali yapýya kavuþmasý þarttýr. Ancak burasý bir spor kulübüdür. Sportif baþarýyý düþünmeksizin sadece maddi durumu mercek altýna alýrsanýz, önce taraftar sonra da camia isyan eder. Daha görevinizin ilk aylarýnda istifa sesleri yeri göðü inletir.
Öyleyse sportif baþarýdan vazgeçmeksizin mali durumu zaptu-rapt altýna almak her spor kulübünün asýl görevi olmalýdýr.