Önce Türkleri mi yoksa Kürtleri mi vuralým?

Bir haftadýr, MHP’nin Bursa mitinginde katýlýmcýlardan bir bölümünün “öl de ölelim, vur de vuralým” tezahüratýna karþý Bahçeli’nin “onun da zamaný gelecek” sözlerini düþünüyorum.

Açýkçasý, ilk duyduðumda bir Türk olarak korkuya kapýldým. Çünkü, bu sözleri bir yerlerden tanýyorum. Üniversite hayatýmýn ilk dönemine tekabül eden 1980 öncesi yýllarda, ‘derin sipariþlerle’ sahneye konan ‘ölme’ ve ‘vurma’ oyununun bu ülkeye nelere mal olduðunu çok iyi biliyorum.

Hep bekledim ki, Bahçeli mitingin coþkusuna kapýlarak, biraz da kitlelerin gönlünü hoþ etmek için böyle bir ifade kullandýðýný açýklayarak vaziyeti kurtarýr... Ama hayýr, Bahçeli grup toplantýsýnda yaptýðý konuþmada “Onun da zamaný gelecek’ lafýný kararlýlýkla kullandým. Zamaný geldiðinde neyi göze alacaðýmýz anlaþýlacaktýr...” diyerek, bir bakýma ülkücülere ‘vurma zamanýna’ hazýr olmalarý mesajýný verdi.

Oysa Bahçeli, bugüne kadar ülkücüleri sokaktan uzak tutarak hafýzalarýmýzda kötü anýlarý olan geçmiþin çýlgýn görüntülerine izin vermeyerek hep saðduyulu bir duruþ sergilemiþti. Acaba Bahçeli, tam da bütün milletin, kanýn durmasý için umutla takip ettiði ‘çözüm süreci’ne inat makas deðiþtirme kararý mý aldý?

Eðer öyleyse, bu yeniden öfkeleri çarpýþtýrmanýn, millete yeni bedeller ödetmenin yolunu açmak demektir ki, herhalde hiçbirimiz böyle bir Türkiye hayali kuruyor olamayýz.

***

Oysa Türkiye bugün, onbinlerce cana, telafisiz yýllara mal olan kanlý bir sorunu çözmek için tarihi bir fýrsat yakalamýþ bulunuyor. Yani PKK, sýnýr dýþýna çekilecek ve silah býrakacak. Kýsacasý, Türkler, Kürtler Lazlar, Çerkezler hep birlikte yýllarca bize büyük acýlar yaþatan, gencecik çocuklarýmýzý topraða düþüren bir beladan kurtulmak için el ele verdik.

Þimdi, Bahçeli’nin buna ne itirazý olabilir? Türkiye’nin bütün insanlarýný kucaklayan, birlikte yaþamayý güçlendiren bundan daha ‘milli’ bir duruþ olabilir mi?

Bahçeli dahil, hepimiz þöyle bir tablodan mutlu olabilir miyiz? Çocuklarýmýzý marþlarla, þarkýlarla askere uðurlayalým. Ve her gün yüreðimiz evladýmýzýn tabutuyla karþýlaþma korkusuyla yansýn. Sonra da, sokaklara çýkýp bayrak sallayalým, sloganlar atýp lanetler okuyalým. Maalesef, otuz yýldýr yaþadýðýmýz acýnýn özeti budur.

Evet, bu vatan ve bayrak için ‘kurban’ olalým, gerekirse seve seve þehit olalým ama çocuklarýmýzý, yýllardýr inkar ve asimilasyon politikalarýndan beslenip büyüyen kör bir þiddete kurban etmeyelim.

Hayatlarýnda bir kez olsun evlat acýsý yaþamadýklarý için kürsülerden ‘vurma’ nutuklarý atanlarýn, köþelerinden PKK’ya ‘ucuza gitmeyin’ nasihati verenlerin ödeyeceði hiçbir bedel yok nasýl olsa...

Çünkü onlar baba deðil... Onlarýn geceleri gizli gizli aðlayacaklarý, Hakkari’nin, Þemdinli’nin daðlarýnda ölümle yüz yüze yaþayan evlatlarý hiç olmadý...

Çünkü, onlarýn çocuklarý hiç ölmüyor. Bu yüzden de Türk ve Kürt çocuklarýnýn ölümü üzerinden beleþ vatanseverlik yapmayý çok seviyorlar.

Bu yüzden de, otuz yýldýr yüreði yanan analarýn-babalarýn gönlünü almayý deðil, önce Türkleri mi yoksa Kürtleri mi vurmanýn daha uygun olacaðýnýn zamanlamasýný yapýyorlar.