Önce Türk’üm sonra Laz, olamaz mý?

Geçen hafta Prof. Yasin Aktay, Bayburt Üniversitesi’nde katýldýðý bir panelde “Türk dediðin bir sentezdir zaten, Türk diye bir ýrk yoktur” deyince MHP Genel Baþkaný Devlet Bahçeli “Türk yoktur diyen belasýný mutlaka bulacak, yediði içtiði boðazýna düðümlenecek, hak ettiði cevabý en yakýn zamanda Türk milletinden alacaktýr” diyerek gerçekten tuhaf bir tepki verdi. Tuhaf diyorum çünkü Yasin Aktay Türklüðü inkar ediyor deðildi, sadece ýrkla iliþkilendirilmesinin yanlýþ olduðunu söylüyordu.

Ayrýca MHP milliyetçiliðinin ýrký esas almadýðý öteden beri söylenegelen bir husustu. Nitekim geçtiðimiz hafta Açýk Görüþ’teki yazýsýnda Türk Ocaklarý Ýstanbul Þube Baþkaný Cezmi Bayram “Irk, etnisite, millet; hangisi Türk?” baþlýklý yazýsýnda “Tarihin ilk dönemlerinden itibaren var olan Türk’ün daima cihanþûmul devletler kurmasý, geniþ coðrafyalara hâkim olmasý, birçok kültür ve medeniyetle tanýþmasý ve çok deðiþik soylarla beraber yaþamasý sebebiyle, ‘bir etnisite’yi aþarak ‘millet’ olduðu gerçeðini ifade eder” diyordu.

Türklüðün millet olarak tarifine dahi tahammül edemeyen MHP için sanýrým yapýlabilecek fazla bir þey yok, seçimlerde baþarý dilemekten baþka...

‘Türkiye Lazistaný’

Türklük ve Kürtlük ne zaman birbirinin karþýsýna konulur, benim de aklýma Laz’lýðým gelir.

MHP’liler duymasýn ‘Türkiye Lazistaný’nda doðdum. Doðduðum köy, kayýtlarda Karaaðaç Köyü olarak geçer. Ama köydeki karýsýna, anasýna mektup yazan kalmadýðýndan Karaaðaç diyen de kalmadý.

Çayeli’nden yukarý dere boyu çýkýnca son köy benim köyümdür, tabelasýnda Karaaðaç yazsa da kime sorsan adý Raþot’tur.

Rizeliyim ya doðal olarak Laz olmalýyým. Yýllarca böyle bildim, bundan emindim.

Ýzmit’e taþýnýnca yeni komþularýmýz oldu. Onlar da Laz’dý fakat bizim bilmediðimiz bir dilde konuþabiliyorlardý. Anneme neden biz onlarýn konuþtuðu dili konuþamýyoruz dediðimde “Onlar Komohti Laz” demiþti. Bir þey anlamamýþtým ya neyse..

Köyümüzde yoktu “Komohti Laz” ama Ýzmit’teki komþularýmýz ondandý iþte...

Þivemiz aynýydý, burun ölçülerimiz de, neþeli tabiatlarýmýz da aynýydý ama galiba onlar biraz daha fazla Laz’dý. Buna karar vermiþtim.

Ýlkokulu kendimi Laz zannederek bitirdim. Laz olmak eðlenceliydi. Laz komþularýmýz da bize hiç “siz Laz deðilsiniz” demedi.

Ýlkokul bitince Ýstanbul’a taþýndýk. Ben hala Laz’ým tabi!

Hala bir Laz’ým

Fakat Ýstanbul’da Laz olmanýn pek de matah karþýlanmadýðýný düþündüm. Ben de herkes gibi Türkçe konuþuyordum, hepimiz Türkçe konuþuyorduk. Fakat konuþmayý yeni öðrenen kardeþim kendisiyle en çok konuþan annesinin dilini taklide baþlamýþtý. Laz þivesiyle konuþuyordu ve -muhtemelen sevimliliðinden- onun bu haline insanlar pek gülüyordu.

O zamanlar ilk kez içime bir kurt düþtü, acaba Laz olmak iyi bir þey deðil miydi?

Ýyi ya da deðil, bana sorsan Trabzon ve ötesi Laz’dý, Allah bizi böyle yaratmýþtý.

Büyüdükçe Lazlarýn ayrý bir etnik kimlik olduðunu öðrendim, kendimin de aslýnda Laz olmadýðýmý.

Ama ben vazgeçmedim Lazlýðýmdan. Karadeniz’e ait ne varsa ben onu Lazlýk olarak bildim, Lazlýðý bir ýrk deðil bir kültür olarak benimsedim, Laz fýkralarýna herkesten önce ben güldüm.

Hala Laz’ým yani...

Laz olmam Türk olmama mani deðil ama. Biri yerel kimliðim öteki milletim.

Devlet Bahçeli kýzmasýn, Lazistanlý bir Türk’üm...