Halkına silah doğrultmaz denilen Mısır ordusu, darbeden sonraki ilk katliamını sabah namazı sırasında gerçekleştirdi. Verdiği oya sahip çıkmak için Adeviyye Meydanı’na toplanan yüzbinleri evlerine gönderebileceğini düşünmüştü, herhalde. Ama başaramadı, Tahrir günden güne boşalırken Adeviyye ve Nahda dolup taştı, Mısır’ın her yerinde kitlesel direniş başladı.
Mısır ordusu ağız tadıyla darbe yapamadı yani. Darbe süreci ABD ve Avrupa’nın çifte standartlı demokrasi anlayışının da cepheden bir fotoğrafını koydu önümüze. “Darbeye darbe diyemeyen Batı” olarak kaldılar akıllara.
Türkiye ve Katar dışında Mısır’daki askeri darbeye karşı ilkeli tavır sergileyen ülke olmadı. Bazı dış politika analistlerine göre Türkiye’yi Ortadoğu’da yalnızlaştıran bir tercihte bulundu hükümet, ama orta ve uzun vadede hiç şüphesiz haklıdan yana bir tavır sergiledi.
Bunun ‘kaybettiren’ bir dış politika tercihi olduğunu hiç kimse iddia edemez.
Sadece Mısır’daki askeri darbe girişimi değil, Türkiye’de yaşanan Gezi süreci, Ergenekon kararlarının dış basında “AK Parti rövanşı” şeklinde lanse edilmeye çalışılması, Tunus’ta yaşananlar, Suriye’de Batı’nın handiyse “yerine Müslüman Kardeşler gibi aktör geleceğine Esad kalsın daha iyi” noktasına gelmesi “İslam ve demokrasi” paranteziyle ilgili küresel fantezilerin başka bir şekle evrildiğini gösteriyor.
İslamcılığın panzehri
Ortadoğu’da patlak veren ve dikta rejimlerini deviren hak ve özgürlük arayışının aynı zamanda İslamcılığın da panzehri olacağına dair kuvvetli bir kanı vardı. Dahası Ortadoğu’yu kendi sınıfsal ve ideolojik formasyonlarıyla değerlendiren aydınlar ve dış politika üreticilerine servis sağlayan analistler ‘asıl meseleyi’ anlayamadı.
Mısır’daki köklü modernleşme deneyimi, işçi hareketinin güçlü olduğu kanısı, sendikal hareketlerin, kadın hareketinin, baroların, rejim mahsulü aydın takımının vs. kuyruğuna takılarak yapılan analizler devrimden sonra seküler aktörlerin iş başına gelebileceği yanılgısına yol açtı.
Asıl toplumsal aktörün İhvan olduğunu ya görmediler ya da hele bir Mübarek gitsin onu da “hal ederiz” diye düşündüler.
Ayrıca İhvan’ın Mısır’daki yoksulluğu katlanılır kılan en önemli sosyal ağ olduğu da görmezden gelinerek İslami aktörlere ülke geneliyle ilgili kalkınmacı bir siyaset yapma aklı yakıştırılmadı hiçbir zaman. Mısır’ın çıkarlarını Müslüman Kardeşler düşünecek değildi ya. Onlar sadece İslamcı ve dolayısıyla baskıcı bir siyaset ajandasıyla hareket edeceklerdir kanısı hakim oldu hep.
Ortadoğu’da yeni Türkiyeler
Gelinen noktada, Ortadoğu’da AK Partivari bir siyasi üsluptan vazgeçilmiş olması bence en önemli etkenlerden biri. Bu anlamda Mısır’daki darbe Türkiye ile de çok yakından ilgili.
Bunda “bir one minute etkisi” olduğunu da kabul etmek gerek.
Hele hele İsrail’in mesut ve bahtiyar olmasına adanmış bir Ortadoğu siyaseti one minute’ten sonra illa ki alerjik reaksiyon verecekti. Tezahürlerini görmemiz biraz zaman aldı.
Peki, neden radikal unsurları zaman içinde elimine edecek İslami siyasetlerin hükmüne razı olmak istemiyor “oyun kurucu-bozucu aktörler”? Çünkü demokrasi Ortadoğu’nun kendisi hakkında kendisinin söz söyleyeceği bir sistem olarak yerleştikçe hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.
İslamcı hareketler zaten giderek toplumu yukarıdan aşağı dönüştürmeye ayarlı devrimci yaklaşımlarını terk ediyorlar. Evrensel ilkelerle hareket eden ve kendi ulusal ve bölgesel çıkarlarını önceleyen bir aktörlük peşindeler.
Birilerine göre AK Parti ve Türkiye çok oluyor artık. Ortadoğu’da yeni Türkiyeler oluşma ihtimali ise baştan ortadan kaldırılması gereken büyük bir tehlike!
Bir iç savaş nerden baksan bu ihtimali epey uzağa atacaktır.
Mısır ordusunun katliama hız vermesi bundandır.