Onun adı ‘Diş buğdayı’

Diş buğdayı seremonisi bu toprakların en eski geleneklerden biri. Yüz yıllardır hayat verdiği Anadolu sofralarının ötesinde bir bebeğin ilk dişine de tanıklık eden buğdayla olan bağımızı unutmayın ve bu geleneği yaşatın...

Yaz başından beri iş sebebiyle ertelenip duran deniz tatiline nihayet çıkabildik. Genellikle tatilin küçük bir parçasına (tabii mümkün olursa) aile ziyaretini de ekliyoruz. Bu sebeple tatilin son üç günü Alaçatı’daydık. Böylelikle yeğenimin kızı Mira’nın ilk yaş kutlamasına da denk geldik. Aslında yaş günü kutlaması, bir kaç hafta önce o minik çenede hafifçe baş gösteren dişler için bir bahane olmuştu. Bu yazıya bahane de Mira’nın yeni dişleri için ikram edilen diş buğdayları oldu.

Sizin en sevdiğiniz aile seremonisi ne?

Belki de çekirdek ailemin geleneksel ritüellerin bir çoğunu atlamış olması bende aşırı bir hassasiyet yaratmıştır emin değilim. Ama yaşadıkça, mesleğim icabı gezip gördükçe yani an be an büyüdükçe bazı geleneklerin yaşama büyük bir incelik kattığını gözlemledim. Bazıları için sabaha kadar tartışabilirim ama şekilsel iz bırakmayan, simgesel olarak bir kap yemek eşliğinde ritüeli olan geleneklerin anlamlı olduğunu düşünüyorum. Sizin ailenin gelenekleri nasıldır, en sevdiğiniz ve vaz geçemediğiniz hangisidir bilemem ama elinizde bu seremonilere ait özel reçeteler varsa onları sakın ola çekmecelere teslim etmeyin.

İşin içinde buğday olunca!

Biz buğday çocuğuyuz... Genetiği henüz ellenmemiş Kavılca ve Siyez’i de korumalıyız.

Buğdaya aşık biri olarak ritüellerde onunla karşılaştığımda başka bir mutluluk duyuyorum. Buğdayın orijini ve tarihsel başlangıcı kesin olarak bilinmemekle birlikte bu topraklardaki öyküsü M.Ö. 4000’li yıllarda başlıyor. Biz ‘Buğday İmparatorluğu’ çocuklarıyız. Köklerini sarıp sarmaladığı bu topraklardan fışkıran bereketi Anadolu insanı için büyük bir vefa borcu olmalı. Tarihsel süreçte bu tip seremonilerin bölgeye göre malzemelerle yapılması kadar olağan bir durum yok elbette. Anadolu’nun da buğday bolluğu içinde olduğunu düşünürsek baş kahraman olması elbette şaşırtıcı değil ama geleneğin onunla devam etmesi için tarım alanlarının korunması, genetiği henüz ellenmemiş siyez ve kavılca gibi türlerinin de korumaya alınması şart.

Kiminde tuzlu kiminde tatlı, Aydan için ise şekersiz!

Diş buğdayı veya diğer adıyla diş hediğine gelecek olursak, reçetelerinin Anadolu’da bölgelere göre çeşitli farklılıklar gösterdiğini görüyoruz. Temel olarak buğday önce haşlanıyor. Bu aşamadan sonra kimi bölgede tuzlu kimi bölgede şeker ya da pekmez eklenerek tatlı veya sade olarak hazırlanıyor. Üzerine eklenen malzemeler de yine bölgesine göre farklılık göstermekte. Erzurum’da kaynatılan buğdaya kuru meyve ve kuru yemişler eklenirken Malatya’da biraz toz şeker ve sadece haşlanmış nohut ekleniyor. Sivas’ta buğday üzerine eklenen şeker, üzüm ve fındıkla birleşiyor. Konya’da neredeyse aşure benzeri malzemesi bol abartılı bir hal alarak; haşlanan buğdayın üzerine şeker serpilip haşlanmış nohut, fasulye, kuru kayısı, badem içi ve leblebi şekerle ikram ediliyor.

Yakın arkadaş ve akrabaların davet edildiği bu törende bebeğin dişlerinin sağlıklı olması için başına bir bez gerilerek bir bardak dolusu diş buğdayı üzerine saçılıyor. Daha sonra bebeğin önüne yine bölgesel inanışlara göre farklılık gösteren bir kaç eşya konup hangisine uzanacağı bekleniyor. Seçtiği eşyaya göre de geleceği ile ilgili keyifli tahminlerde bulunuluyor. İşin bu kısmı biraz tiyatral zaten yeni anneler bu bölümü atlıyor ama çok şükür ki hala diş hediği için genç annelerin mutfağında tencereler kaynıyor.

Netice olarak diş buğdayı seremonisi bebeğin dişlerinin sağlıklı olması için nesillerden nesillere tüm Anadolu coğrafyasında süre gelen keyifli bir tören. İşin içinde buğday olunca bir gün gelip de benim onu bu sayfaya taşımam son derece doğal ancak geç kalmış bir durum...

Balık avı sezonu açıldı!

Dikkat! İçinde bulunduğumuz zaman dilimi uzun yıllar süre gelen bilinçsiz üretim ve tüketimin doğa tarafından bizlere faturasının kesildiği bir dönem. Yanlış üretim ve tüketim sonucu dünya tarihine “Küresel iklim değişikliği” olarak geçecek olan tarihsel bir sürece tanık oluyoruz. Sorumluluklarımız tüketici olarak her zamankinden çok daha fazla. Tükettiğimiz şeyler içinde denizin dengesi için balık en önemlilerinden. Lütfen yavru balık tüketmeyin. Balıkların üremelerine engel olmayın. Şu ara malum çinakop zamanı. Çinakop lüfer balığının yavrusudur. Çinakop dahil hiç bir yavru hayvanı yemeyin, yedirmeyin. Balığın küçüğünü avlamayın, satmayın, almayın diyor Balıkçılık ve Su Ürünleri Müdürlüğü. Diyor ama satan çok, görüyoruz. 174 Alo Gıda hattını cep telefonunuza kayıt edin, yavru balık avlayan veya satanları ihbar ederek gelecek nesillere siz de destek olun.