Ordu Afrin’e girsin mi!

Mehmetçiğimiz sınırın ötesinde vuruşurken gündeme taşınan konu başlıklarına bakın hele. 

Devletin ve milletin bekası o birilerinin hiç umurunda değil anlaşılan. 

Cenevre ve Astana’da, Suriye halkının temsilcisi olarak kabul edilen Suriye muhalefetinin legal ordusu olan ÖSO, Mehmetçiğimizle beraber kanını döküyor. 

Lakin birileri de sabah akşam “ÖSO terör örgütüdür!” diyor. 

ÖSO, BM tarafından “terör örgütü” olarak ilan edildi de bizim mi haberimiz yok! 

PKK ve arkasındaki emperyalist güçlerle devletin ve milletin bekası için kıyasıya vuruşulduğu bir dönemde ÖSO’yu “terör örgütü” ilan edip Türkiye’nin terör örgütleriyle iş tuttuğu iftirası üzerinden bir algı operasyonuna girişmek kime ve hangi akla hizmettir? 

ABD bile ÖSO’yu “terör listesi”ne almamışken, PKK/PYD ağzıyla ÖSO’yu terörist ilan etmenin iç siyasetle alakalı bir muhalefet tavrı olduğuna inanmak mümkün değil. 

MİT tırlarına yapılan FETÖ operasyonu ile Erdoğan liderliğindeki Türkiye için oluşturulmak istenen algıyı besleyen CHP’nin bugünkü tavrı da nasıl bir ihanet ortaklığıyla karşı karşıya olduğumuzun göstergesidir.   

***   

CHP duru suyu bulandıracak iddialarda bulunmaya devam ediyor. 

PYD’nin eski başkanı Salih Müslim’in Türkiye’de “kırmızı halı” ile karşılandığı iddiası gibi. 

Bilmeyenler bilsin. 

Müslim’in ilk Türkiye ziyaretinin haberi bizzat ABD menşelidir. 

Devletin istihbarat örgütü tarafından İstanbul’da görüşmeye çağrılan Müslim’in gazeteciler tarafından bir tek karelik fotoğrafının alınmamış olmasını haberleştiren malum ABD medyasının rahatsızlığı aşikârdır. 

2014 yılında Ankara’da yeniden devletin ilgili istihbarat birimleri ve yetkililerince görüşmeye çağrılan Müslim’in “kırmızı halı” ile karşılandığı iddiası bir algı operasyonundan ibarettir. 

Türkiye’nin kendi bölgesinde oyun kurucu bir aktör olarak Müslim gibilerle istihbarat örgütü marifetiyle görüşmesinden daha doğal bir şey olamaz. 

Müslim’in ABD ile geliştirdiği ilişkilerin boyutu ve Suriye’de nasıl bir taşeron misyon üstlendiğinin anlaşılması üzerine gereken tavır ortaya konulmuştur. 

Bu arada önemle belirtmek isterim ki Müslim ile ne devleti temsil makamındaki Cumhurbaşkanı’mız ne de Hükümeti temsil makamındaki Başbakan’ımız görüşmüş değildir. 

Devlet/Hükümet kararıyla yukarıda izah ettiğim çerçevede görülen lüzum üzerine devletimizin görevli memurları görüşmüştür. 

Bu konunun bugünlerde CHP tarafından AK Parti’ye yönelik bir suçlama sadedinde çarpıtılarak gündeme taşınması kesinlikle ülke yararına değildir. 

Kılıçdaroğlu ve şürekâsının, PYD/YPG’yi bir terör örgütü olarak görmediği yönündeki açıklamaları dolayısıyla yaşadığı sıkışıklığı bu tarz bir gündem saptırmasıyla aşmaya çalışması üzücüdür. 

CHP’nin bugün yarım ağızla da olsa “PYD/YPG terör örgütüdür” deme noktasına gelmesi elbette önemlidir. 

Lakin bunun yeni bir politika değişimine dönüşmemesi halinde inandırıcılığını yitireceği de besbellidir. 

Nitekim Kılıçdaroğlu’nun PYD/YPG’yi terör örgütü olarak gördüklerini açıkladıktan hemen sonra “Türk ordusu Afrin’e girmemelidir!” deme gereği duyması, CHP’ye dair inandırıcılık sorununu derinleştirmiştir. 

CHP ilginç bir parti. 

Mecburiyet tahtında Afrin operasyonuna destek çıkıyor ama PKK/HDP hattını gücendirmemek için başka taktiklere başvuruyor. 

Afrin operasyonuna karşı çıkan ne kadar çevre varsa hepsine arka çıkıyor. 

Çünkü o çevreler CHP’nin 2019’da beraber hareket edeceği odaklar. 

Bir yandan Afrin operasyonu dolayısıyla milletle karşı karşıya gelmek istemiyor, öbür tarafta devlet ve millet düşmanı odaklara zeytin dalı uzatmaktan geri durmuyor. 

Bu kimlik krizi beraberinde siyasi sıkışıklığı getiriyor. 

Kılıçdaroğlu’nun Afrin çıkışı işte bu yüzden. 

Kılıçdaroğlu’nun konuyla ilgili mülahazalarını devlet/hükümet yetkilileriyle paylaşabilecek konumda iken kalkıp bunu aleniyete dökmesi, sözünü ettiğim CHP gerçekliğiyle alakalıdır. 

“Afrin’e ve Münbiç’e girilmesin!” söyleminin adeta tehdide dönüştürüldüğü bir süreçte Bay Kemal’in malum emperyalist gücün ve tetikçisi örgütün argümanını dillendirmesi manidardır. 

Türkiye’nin askeri gücüyle kararlılığını ortaya koyduğu bu kritik süreçte Türkiye’nin kararlılığına gölge düşürecek her söz ve davranış asla iyi niyetli değildir.