Çok kez sanýldýðýnýn aksine, ordunun politik olarak ayrýþmasý, 1945’de tek-partili rejimin sona ermesi ile belirginlik kazandý. CHP ile DP arasýnda ‘ordu kimin yanýnda’ sorusu, daha o zaman sorulmaya baþlanmýþtý.
Tarihsel bir derinlik için altmýþ beþ yýl öncesine kadar geri gitmemiz gerekiyor. DP’nin kurulmasýndan yaklaþýk iki buçuk yýl sonra; Genelkurmay Baþkaný Orgeneral Salih Omurtak’ýn 30 Aðustos 1947 tarihinde, 30 Aðustos Zafer Bayramý vesilesiyle, Cumhurbaþkaný Ýsmet Ýnönü’ye hitaben kaleme aldýðý kutlama mesajýnda geçen “Yüce Baþbuðum” ifadesi, dikkat çekici bir hitap þekli olarak kendisini belli ediyordu. Ancak bu hitap þeklinin herhangi bir tepki doðurmadýðý da anlaþýlýyor. Oysa, çok kýsa bir süre sonra ayný hitap, siyasî bir tartýþmanýn gündeme gelmesi ile sonuçlanacaktýr. Þimdi bu tartýþmaya bir bakalým.
“Yüce Baþbuðumuz”
Ayný hitap tarzýnýn 1948 yýlý baþýnda bir kez daha yinelenmesi; Genelkurmay Baþkaný Orgeneral Salih Omurtak’ýn Cumhurbaþkaný’na ilettiði tebrik mesajý, siyasî tartýþmalara neden olmuþtu. Omurtak’ýn Cumhurbaþkaný’na ilettiði yeni yýl tebrik mesajý þöyleydi:
“Çok Sayýn Cumhurbaþkanýmýz ve Yüce Baþbuðumuz, Kara, Deniz ve Hava Ordularýmýzýn komutan, subay ve eratý adýna, yeni yýllarýný en derin tazim ve itaatle kutlar, büyük Þefimizin, Ordumuzun ve aziz Türk vatanýnýn baþý üstünde her zaman þan ve þerefle ýþýk vermelerini ulu Tanrý’dan dilerim.” (Vatan gazetesi-2 Ocak 1948).
Tabiatýyla, tek-parti dönemi için son derece klasik bir üslûba sahip olan bu mesajýn, yeni dönemde tepki yaratmamasý beklenemezdi. Özellikle DP’nin Genelkurmay Baþkaný’nýn tarzýna ve üslûbuna tepki göstermesi doðaldý. Omurtak’ýn Cumhurbaþkaný’ndan “Baþbuð” olarak söz etmesi, “itaat” sözcüðünü kullanmasý, Cumhurbaþkaný’nýn görev süresi ile ilgili olarak ve “ýþýk vermeleri”ni dilemesi, elbette muhalefet partileri için, iktidar-ordu iliþkisi üzerinde durmayý gerektiriyordu.
Bu aþamada DP’nin tepkisi açýktý; Fuat Köprülü, mesajýn, “dünyanýn hiçbir demokrasisinde eþine tesadüf edilemeyecek garip bir edâ taþýmakta” olduðunu belirtiyor ve üslûbun, “cumhuriyet rejimlerinde” “büsbütün baþka tarzda” olmasý gerektiði üzerinde duruyordu. “Anayasanýn ruhu”na da aykýrý olan bu üslûp karþýsýnda Köprülü, “siyasî hiçbir hüviyeti olmayan ve olmasýna kanunen imkân bulunmayan Genelkurmay Baþkaný” tanýmýný kullanma ihtiyacý içindeydi. (Kudret gazetesi-4 Ocak 1948).
Buna benzer bir baþka geliþme, yine ayný yýlýn ikinci yarýsýnda; bu kez de 26 Aðustos’ta, yine Omurtak’tan Ýnönü’ye iletilen kutlama mesajý dolayýsýyla yaþanacak ve bu mesajda, 26 Aðustos’un Ýnönü’ye borçlu olarak gösterilmesi, ayný þekilde muhalefetin eleþtirisine ve tepkisine neden olacaktýr. Mesajda þöyle deniliyordu: “Yüce emir ve komutanýz altýnda ulaþýlan tarihî büyük zaferin”, “þükran ve tazimlerimi arz ederim”, “Büyük Þef” (Vatan gazetesi-31 Aðustos 1948).
Fuat Köprülü’nün tepkisi
Fuat Köprülü, daha 1946 seçimi öncesinde, Cumhuriyet “Halk Partisi kurultayýnda orduya mesaj gönderilmiþtir. (...) Bir parti kuvvetini halktan deðil, ordudan temin etmeye kalkýþýrsa, bunun neticesi demokrasinin aleyhine olur.” diyordu. Bu aþamada DP’nin tepkisi açýktý; CHP iktidarýnýn ordudan destek alma çabasýna ya da eðilimine þiddetle karþý çýkýlýyordu. Ýyi ama ordu kimin yanýndaydý? O zaman da bu sorunun farklý yanýtlarý vardý.
ORDU KÝMÝN YANINDA?
Bu soruya yanýt verebilmek için, 27 Mayýs 1960 darbesini gerçekleþtiren ve daha sonraki cuntalaþma çabalarý içinde de yer alan, o zamanki genç subaylarýn anýlarýna göz atmalýyýz.
MBK üyesi Cemal Madanoðlu, anýlarýnda, tam bu sýrada bir gizli örgüt kurulduðunu duyduðunu belirtmektedir: “Kulaðýma gelen fýsýltýlara göre, bizim ordunun karargâhýnda gizli bir örgüt kurulmuþ imiþ. Bu örgüt, Ýnönü düzenini yýkýp, orduyu yeniden düzenleyecek, baþtan aþaðý gençleþtirecekmiþ. Bu çaðrý, genç subaylara pek çekici geliyormuþ. Bu örgüt ne zaman kurulmuþ, kimler kurmuþ, bilmiyorum. Ama alçak sesle konuþmalarda, Kurmay Yarbay Seyfi Kurtbek ile Kurmay Albay Cavit Çevik’in adlarý çok geçiyor. (1960 Devrimi’nden [sonra] Ýçiþleri Bakaný olan Muharrem Kýzýloðlu’ndan duyduðuma göre, kurucular arasýnda, Kurtbek ve Çevik’ten baþka, Cevdet Sunay (kurmay albay iken), Cemal Yýldýrým (kurmay binbaþý iken) da varmýþ. En kýdemlileri Cevdet Sunay imiþ. Baþkanlýðý Sunay’a vermiþler. Sunay, ‘Siz biriniz baþkan olun’ demiþ. Baþkasýný baþkan yapmýþlar).
Söylentilerin ardýný býrakmadým. Araþtýrdým, doðru çýktý. Örgütçüler baþlarýna bir komutan da bulmuþlar: Korgeneral Fahri Belen. Örgütçüler ona çok güçlü olduklarýný söylemiþ olacaklar. Fahri Belen, ordunun Ýnönü’ye karþý durumunu bildiðinden, inanmýþtýr sanýrým. O dönemde hemen bütün ordu, Ýnönü’ye karþýydý. Durmadan söylentiler yayýlýyordu. (...) O sýrada geçim sýkýntýsý içindeyiz. Ýnönü’yü sevmek baþka, üstüne yürümek baþka. (...) Umutlar, Demokrat Parti’ye ve baþýndaki adama baðlanýyordu. Örgütçüler, Demokrat Parti’ye iþbirliði önermiþler. Sonunda general Belen, albay Kurtbek, belki de benim bilemediklerim, ordudan ayrýlýp, Demokrat Parti’ye girmiþlerdi.”
Bu anlatýmda adý geçen Fahri Belen de, anýlarýnda, benzer bir öyküye yer vermektedir: “1947 yýlýnda öðrencilerimden bir kurmay subay geldi. Bir ihtilâl durumundan söz etti. Evime gelenler de oldu. Harb Akademisi’ne gittiðim zaman da, öðretmenlerden iki albay ve bir binbaþý beni dâvet ettiler. Bunlarýn söyledikleri de öncekilerin ayný idi. Ýkinci Kolordu Komutaný iken beþ kurmay subay geldi. Bu kuruldan üç albay benimle özel konuþma ricâsýnda bulundu. Bana güvenerek, bir ihtilâl örgütünün üyeleri olduklarýný açýkladýlar. Teþkilât çok kuvvetli idi. Millî Emniyet’ten bile üyeleri ve bütün ordu ve kolordu merkezlerinde þûbeleri vardý.”
Belen’in anlatýmýna göre, hatta generallerden de örgüte katýlýmlar vardý ve Tuðgeneral Cemal Gürsel’in de, örgüte üye olmadýðýna, fakat giriþimi destekleyeceðine iliþkin söylentiler çýkmýþtý. Yine Cevdet Sunay’ýn da adý, baþka anýlarda geçiyorsa da, Belen, bu konuda bir bilgiye sahip olmadýðýný yazýyor. Dündar Seyhan da, anýlarýnda, daha Ýkinci Dünyâ Savaþý yýllarýnda, ordu içinde baþlayan darbeci eðilimleri vurguluyor. Buna göre, “Atatürkçü bazý subaylar arasýnda mevcut sistemi devirmeye müteveccih bir teþkilâtýn kurulduðu haberleri” alýnýyordu. Bu türden bir teþkilâta o zaman kurmay binbaþý ve yüzbaþý rütbesindeki bazý subaylar ile teðmen ve üst teðmenler de katýlmýþlardý. “Hedefleri, Ýsmet Paþa ve kadrosunu bertaraf edip, Atatürk inkýlâplarýna durduðu yerden tam bir hýz vererek, Türkiye’nin batýya doðru ilerlemesini çabuklaþtýrmaktý.” Seyhan, bu teþkilâta giren bazý subaylarýn, daha sonra 27 Mayýs’a gidecek yolda kendileri ile birlikte çalýþtýðýný da belirtiyor. Bir kýsmý da, anýlarýn yazýldýðý sýrada, yani 1960’larýn ilk yarýsýnda, orduda hâlâ “büyük makamlarý” iþgal ediyordu.
Yine Cemâl Madanoðlu’nun anýlarýna dönelim: ‘46 seçimleri için, “generallerin dýþýnda hepimiz Demokrat Parti’yi tutuyoruz” þeklinde yazýyor. Alpaslan Türkeþ de, anýlarýnda, DP’nin kuruluþunda subaylarýn da “büyük gayretle çalýþtýðý hakikati”ne dikkat çekiyor. Emekli general Kenan Esengin de, anýlarýnda, 1948 yýlýnda ya da hemen sonrasýnda, Celâl Bayar ile görüþmeye memur edilmiþ subaylardan söz ediyor. Bu görüþmelerde Bayar, Atatürk ilke ve devrimlerine CHP’den daha fazla önem vereceklerini söylemiþti.
SITKI ULAY ANLATIYOR
MBK üyesi Sýtký Ulay da, anýlarýnda, 1950 seçimleri sonrasýndaki geliþmeleri anlatýyor: “Seçim sonuçlarý belli olmuþ, Ankara’da neticeyi öðrenip, içten sevinenler dahi bayraklarýný asmak istiyor. Fakat ‘acaba?’ diye yeni bir tereddütle geçecek saatleri bekliyorlardý. O gün aramýzdan ayrýlarak resmî elbiselerini çýkarmýþ ve bu partide [DP’de] yer almýþ bir arkadaþýmýz, Yedek Subay Okulu Kurmay Baþkanlýðý odasýna üzüntü ve telâþ ile ulaþarak, þimdi Bayar’ýn yanýndan geldiðini, aldýklarý bir haberde, Millî Þef Ýnönü’nün yanýnda o devrin bazý kumandanlarýnýn bulunduðunu ve kendisine danýþarak, bu seçimleri iptal ettirmek ihtimalleri olduðunu, buna karþý ne düþünüldüðünü ve ne yapýlacaðýný soruyordu. Buna bazý arkadaþlar ihtimal vermemekle beraber, o zamanki Cumhurbaþkanlýðý Muhafýz Alay Kumandaný arkadaþýmýz aþaðýya çaðrýlýyor, gerçekler öðrenilmeye çalýþýlýyor, o arkadaþýmýzýn da iþtiraki ile, az bir ihtimalle de olsa, tarafýmýzdan tarihî bir kararýn alýnmasý zarureti tesbit ediliyor. O zamanki kumandan, þimdiki emekli general Gani Güvener’di. Bundan sonra, bazý 28. Tümen birlikleri gezilerek tertipler alýnýyor ve yine o zamanki Ankara’nýn kuvvetli bir zýrhlý birliðinin kurmay baþkaný ziyaret ediliyor; Meclis’in toplanacaðý gün, uzaktan bazý birlikler, talim maksadý ile bu civara doðru yaklaþtýrýlýyordu. Bize müracaat eden arkadaþýmýz memnuniyet ve teþekkürle yanýmýzdan ayrýlarak, bu inanç ve bu gayreti Bayar’a anlatmaya gitmiþti. Sonradan, bu arkadaþýmýzý, DP bakanlar kurulu kadrosunda bir bakan olarak görerek iftihar etmiþtik.”