Orgeneral Akar neden hedefte?

- 15 Temmuz’da karşılaştığımız darbe teşebbüsünün nasıl pişirildiğini merak edenler için, bu teşebbüsten 22 gün önce, 23 Haziran 2016’da yayınlanmış yazımı tekrar veriyorum. Tarihe not düşmek için son kelimeye dikkatinizi rica ederim. (A.Z.)

Aslında, Soğuk Savaş yıllarının “bizim çocuklar” grubundan olsaydı, hiç de hedefte olmayacaktı, çünkü, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar ve kuvvet komutanlarına dönük “algı operasyonu”nun perde arkasında “meşru siyasi otoriteye” neden, silahın namlusunu göstermedikleri gibi anti-demokratik hevesler/düşünceler var!..

Çıkış noktası nettir: ABD, Erdoğan kadar Akar’ı da sevmiyor!..

Neden sevsin, en basit/kağıt üstünde bir analizle, Amerikan ordusunun, Suriye-Irak coğrafyasında açıkça ittifak yaptığı bir terör örgütünün, aynı coğrafyada kullanılması planlanan yaklaşık 8 bin silahlı adamını “etkisiz hale getirdi...”

Suriye Savaşı’nı, hendekler/barikatlar/tuzaklı saldırılarla Türkiye içine taşıma hevesi, bir de bölgesel sivil ayaklanmayı hedefliyordu, TSK, meşru siyasi otoritenin talimatları doğrultusunda çalıştı, sivil siyasetle aynı “güvenlik tehditi” algılamasında buluştu ve 10 aylık zorlu bir mücadeleyle bütün bu planları boşa çıkardı...

Amerika neden sevsin Orgeneral Akar ve silah arkadaşlarını?..

Bu işler, öyle, Vekalet Savaşı’nın algı operasyonları etkisi altında kalıp, sokaklara dökülerek, “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diye bağırmakla olmuyor, Mustafa Kemal’in gerçek askerlerini, Türkiye, emperyalizmin üzerine bölgesel/küresel strateji doğrultusunda saldırttığı piyon bir örgüte karşı kararlı mücadelede gördü!..

Emperyalizmin açık itirafı

Amerikan düşünce kuruluşlarındaki “neo-con/İsrail lobisi”nin önde gelen isimlerinden (George W. Bush dönemi Başkan Yardımcısı Dick Cheney’in güvenlik başdanışman yardımcısıydı) John Hannah’ın Foreign Policy’de “Erdoğan gibi bir sorunu nasıl çözebilirsiniz” başlığıyla yer alan “sözde” analiz, aslında bir itiraftır. Yazı, Erdoğan’ın, Türkiye için askerlerle birlikte belirlediği ulusal güvenlik stratejisi ve söylemlerinin Washington’daki güçlü bir lobiyi nasıl rahatsız ettiğini göstermesi bakımından önemlidir.

Özellikle 2013 yılından bu yana, sandıkla belirlenmiş meşru siyaseti ve onun temsilcisi Erdoğan’ı hedef alan “küresel saldırının” yaşadığı başarısızlıklar karşısında nasıl, çılgınlaşabileceğini gösteren önemli bir metin...

İşin sonunu, “kaçınılmaz hesaplaşmaya”, hatta “askeri darbe” beklentilerine kadar vardırıyor.

Telaşın asıl nedenini burada not edelim: Türk demokrasisinin meşru siyasi yapılanması ve bu yapılanmayla birlikte çalışan askeri bürokrasinin sert direnişi, giderek, Washington’daki Demokrat Partili Başkan Obama yönetiminde bile varlığını korumuş “neo-con/İsrail lobisi”nin varlığının ciddi şekilde sorgulanmasına neden oluyor. (...)

Erdoğan ve başında bulunduğu sivil-asker bürokrasi ise 1- “Neo-con/İsrail lobisinin” devletin içine sızdırdığı paralel yapılanmayı, 2- Aynı lobinin Ortadoğu’da müttefik ilan ettiği PKK’yı etkisiz hale getiriyor...

Erdoğan’ın, son konuşmalarında söylediği, “Hepsinin inlerine girdik, gireceğiz, arkalarında kim olursa olsun” sözü içeriden çok dışarıya söylenmiştir.

Ordu, emperyalizmi şaşırttı

“Ergenekon-Balyoz kumpaslarının” iki yönlü stratejik hedefi vardı: 1- Ortadoğu’da harita yeniden çizilirken TSK’yı yaralanmış, güçsüzleştirilmiş bir kadere sürüklemek, 2- Ordunun sabrını taşırarak, meşru siyasi otoriteye karşı “muhtıracı” yönünü öne çıkartmak. Her iki yolun da çıkacağı ana nokta, Türkiye’yi siyasi/askeri kaosa sürüklemekti.

Ordu bu ikili tuzağa düşmedi, kumpas davaları sırasında hukukun zemininde kaldı, sonunda, kumpas ortaya çıktı, şu anda büyük bir meşruiyetle toplumun önünde, zaten, kurumsal kimliğinde bir zayıflama olmadığını da hepimiz son 10 ayda gördük!..

Bu süreçte, emperyalizmin önünde kazdığı hendekleri aşarak, sivil otorite ile çalışan tüm genelkurmay başkanları ve TSK kurmaylarının algı operasyonlarının, zehir-zemberek köşe yazılarının hedefine oturtulması bir tesadüf değildir...

Orgeneral Akar’ın bir iftar yemeğine katılmasını algı operasyonlarının çıkış noktası yapanlar, bilin ki, John Hannah’ın beslendiği lobilerin de kayıtlı elemanlarıdır. Çünkü, Ortadoğu’da emperyalizmin oyununu bozabilecek tek güç kaldı: Türkiye ve sahip olduğu güçlü/disiplinli ordu!..

Hendek/barikat saldırılarıyla denediler, cevabını aldılar. Şimdi, farklı bir oyunun yeni saldırılarını şekillendiriyorlar. Göğüsleriz.