Örgüt aklý krizi

Ýster bölgemizde yaþanan geliþmelere isterse de ülkemizde nükseden kriz anlarýna bakarak, temel bir soruyu gündeme aldýðýmýzda yeni bir trendle karþý karþýya olduðumuzu görüyoruz. Bu durum aslýnda global düzeyde yaþanan krizin bizim payýmýza düþen halinden ibaret. Soru(nu)muz þu: Örgüt aklý, devlet aklýný nesh ederse, ne olur? 

Devletin, dolayýsýyla da ‘devlet aklýnýn’ nasýl tanýmlanacaðýný üzerinde bir mutabakat olmasý mümkün deðil. Hangi siyaset ve ahlak felsefesine yaslanarak ya da yakýn durarak ele alýrsanýz, ona göre bir tarif ortaya çýkacaktýr. Lakin üzerinde mutabakat saðlanacak bir nokta var. O da devlet deyince bir çeþit düzenden bahsettiðimizdir. Olaylar karþýsýnda, nasýl davranacaðýna dair genel bir kanaat; kurduðu düzenin tabiatýna göre ise hangi kurallar dairesinde davranacaðýna dair beklentimizin olduðu yapýdýr devlet. Ezcümle davranýþlarýnda istikrar beklediðimiz, bundan dolayý da istisna hakkýna haiz olmasýnýn meþruiyetini teslim ettiðimiz güçtür.

Örgüt aklý sistem dýþý bir oluþumunun bütün istikrarsýzlýklarýný kullanýr. Bizatihi asimetrik metotlarla varlýðýný sürdürür. Uzun vadeli bir perspektifi de angajmaný da olmayabilir. Ýdeolojik olarak tutarsýzlýk göstermezken, pratik olarak her türlü tutarsýzlýða ram olabilir. Her türlü oportünizmini rasyonalize edebilir. Hikmetin peþine düþmek mesuliyeti bulunmaz. Yarýný düþünmek zorunda deðildir. Bizatihi varlýðýnýn büyük bir fedakarlýk olduðuna imaný tam olduðundan, yok olmasýnýn teolojisini de, destanýný da, yaþarken yazmýþ yapýlardýr. Sorumluluk sahibi olmak zorunda deðildir, istikrarlý olmasý gerekmez. Çok nadiren örgütler bu davranýþ kalýplarýnýn dýþýna çýkmayý baþarýrlar. O durumlarda ise ya liderliði ya da temel referanslarýnýn içeriði rol oynar.

Þimdi bölgemizdeki krize tekrar dönecek olursak, yaþanan kaosa devletlerin verdikleri tepkilerin, bir yönüyle, devlet aklýnýn ‘örgüt mantalitesine’ benzemesi ya da zaman zaman o þekilde hareket etmesinin sebep olduðunu da görüyoruz. Suriye krizine verilen tepkiler bunun en acý delilinden baþka bir þey deðil. Kendi kendisini sürekli nesh eden, her geliþmede ayrý bir pozisyon alan, her yeni durumu farklý bir jeopolitik hamle ile karþýlamaya çalýþan, nihayetinde odaðýný ve baþý sonu belli bir yaklaþýmý kaybeden, bir istikrarsýzlýk çizgisinden baþka bir geriye kalmýyor. Bunun acý neticesi ise sahadaki örgütler kadar göçebe bir jeopolitik yaklaþýmýn, ahlaki tutarsýzlýðýn ve siyasi basiretsizliðin ortaya çýkmasý oluyor. 

Elbette sadece Suriye’de yaþanmýyor ‘devlet aklý’ krizi. Arap isyanlarýnýn olduðu ülkelerden Kafkasya’ya, Balkanlardaki siyasi sýkýþmadan Avrupa’daki ekonomik krize, uluslararasý ekonomik kurumlardan küresel siyasi organlara kadar etkili oluyor. Her bir krizi, enformasyon devriminin zirveye çýktýðý bir çaðda ‘mahkum ikilemine’ çevirme çabasý her seferinde daha fazla maliyet üretiyor. Sonuçta devletlerin daha fazla örgüt aklýna ram olmaya baþladýðý, bu durumu reddedip daha yapýsal adýmlarý önerenlerin ise mahkum edilmeye çalýþýldýðý ilginç bir zamandan geçiyoruz.

Kobane marifetiyle ortaya çýkan kaos karþýsýnda da Türkiye’nin bir örgüt gibi davranmasý beklenmektedir. Ýþin hazin yaný ise örgüt gibi davranmasýnýn ardýndan ortaya çýkmasý mukadder maliyetlerle de ‘bir devlet gibi’ yüzleþmesini istemekteler. Zira, Arap isyanlarýna, Körfez’deki quasi-devlet reflekslerine paralel tepki verenler, örgüt aklýný andýran savrulmalar yaþamaya 11 Eylül’den beri devam ediyorlar. Bu çeliþkinin içinden nasýl çýkýlacaðýna dair bir çözümleri de görülmemektedir. Devlet aklýný örgüt reflekslerinden koruyan aktörler belki kýsa vadede hýzlý getirilerden mahrum kalabilirler. Lakin orta ve uzun vadede istikrara yatýrým yapmanýn getirisi tartýþmasýz çok daha büyük olmaktadýr.