Örgüt mü arıyordunuz?

Hukukçu değilim... Dolayısıyla, “Medrese-i Yusufiye’den polis kaçırma operasyonunu” hukuki terimlerle açıklayamam... Bu beceriyi yahut cesareti gösteremem... Buna cüret bile edemem. 

Söylenenlerden “çıkardıklarımı” ve hissiyatımı yazabilirim sadece.

Hissiyatım şu:

Durumdan vazife çıkaran gözü kara iki hâkim, kaç-göç bir kararla polisleri (ve bu arada tutuksuz yargılanmasına kimselerin etmeyeceği Hidayet Karaca’yı) salıvermek istedi. Amiyane tabiriyle “yemedi...” 

Olsun...

Maksat ille de bir “tahliye” çıkarmak değildi.

Ortaya çıkaracakları “kaos” görüntüsü de pekâlâ iş görebilirdi.

Nitekim öyle oldu.

Sanıkların tahliyesinin “teknik” açıdan mümkün olmadığını gören müntesipler, işi ajitasyona döktüler ve “Hukuk yok... Yargı iflasta... Majestelerinin mahkemesi...” nitelemeleri üzerinden yeni bir algı operasyonuna giriştiler. (Şu “algı operasyonu” lafını hiç sevmiyorum ama burada cuk oturuyor sanki. Zaten bütün mesaileri ortaya bir “algı” çıkarmak değil mi?)

***

Müntesiplerden biri, dün, “Sulh Ceza Mahkemeleri, proje mahkemeleridir” diye yazmış... “Vicdansızlar” diye eklemeyi de ihmal etmemiş tabii...

Kanunla kurulmuş bu mahkemelerin hangi projeye istinat ettiğini bilmiyoruz ama aynı arkadaşların, yine yasayla kurulmuş Özel Yetkili Mahkemelere hiç itiraz etmediklerini, itiraz edenleri sıradan Ergenekoncu ve darbeci ilan ettiklerini daha dünmüş gibi hatırlıyoruz.

Bu durumda sormak gerekiyor:

Özel yetkili Mahkemeler hangi projeye istinaden kurulmuşlardı ve neden siz bu “proje”nin değirmenine su taşıyıp duruyordunuz? Neden yüzlerce insanın hayatının karartılmasına göz yumdunuz? (Aynı şahıslar, Ergenekon sanıklarının tahliye taleplerini görüşmeden sümen altı eden Özel Yetkili Mahkemelerin ne kadar “hukuki” olduğunu kanıtlama yarışına girmişlerdi: Türkiye’de hukuk vardı. İyi ki bu mahkemeler kurulmuştu, vs...)

***

Müntesipler algı çalışması yapar da, hangi ideolojik doğruyu temellük ettiğini bilmediğimiz Hasan Cemal boş durur mu?

Konunun ne olduğunu anlamadan, hangi mahkemenin neye yetkili olduğuna bakmadan, bakma gereği bile duymadan “Yuh” diye ünlüyor.

Ben şu “hukukçu” olmayan halimle, soruşturması devam eden davalarda tutuklama ve tahliye kararlarının sadece Sulh Ceza Hâkimlikleri’nin uhdesinde olduğunu biliyorum (çünkü “Ceza Muhakemesi Kanunu”nda böyle yazıyor) ama Hasan Cemal bu basit gerçeği bilmiyor. Bilmek istemiyor. Bol keseden sallıyor: “Türkiye’de yargı sistemini bu hale getirenlere yazıklar olsun...”

Ben de, “Sana yazıklar olsun Hasan Cemal” diyorum.

Bilgilenmediğin için.

Bilgilenmeden atıp tutmayı alışkanlık haline getirdiğin için.

Darbeciyle darbeci, PKK’cıyla PKK’cı, mülaaneciyle mülaaneci olmayı başardığın ve hiç utanmadığın için.

Medrese-i Yusufiye’den polis kaçırmaca operasyonuna katkı sağladığın için...

Mülaaneci dostlarının “ayarladığı” ödüllere tamah ettiğin için.

Hiç uslanmadığın ve uslanmayacağın için...

***

Hasan Cemal ve mülaaneci dostları ne kadar farkındadır bilmiyorum ama hafta sonunda sergilenen “polis kaçırmaca operasyonu” bilinen bir gerçeği, bir kez daha faş etti.

Hani, “Ne örgütü? Ortada bir örgüt yok. Bırakın bu paralel safsatalarını” diyorlardı ya...

Örgüt, bu kez, yargı içindeki uzantılarıyla, ete kemiğe bürünmüş olarak ortaya çıktı ve “kamikaze dalışı” yaparken yakalandı.