Örgütler ve ‘dış destek’

Dünyanın her yerindeki azınlıklar, yaşadıkları ülke yönetimleriyle derdi olanlar, bütünden ayrılmak isteyenler ya da eşit hak ve özgürlük talep edenler yurt dışından destek arayışına girerler. Kendi ülkelerinin sahip çıkmadığı, çıkamadığı ya da kasten çıkmadığı her koşulda, desteği dışarıdan aramak doğal bir eğilim olabilir. Quebec’in Fransa’dan, Katalanların İskoçlardan medet umuyor olmalarındaki gibi.

Silaha başvurarak siyasi beklentilerini karşılamayı seçenler olduğunda ise dış destek arayışı son derece karmaşık uluslararası rekabetlere konu olur. Zira silahlı bir örgüte destek veren devlet, o örgütün faaliyet gösterdiği devleti alenen düşman ilan etmiş sayılır. Bu nedenle çoğu zaman dış destek veren ülke, bunu olabildiğince gizli yapar.

Öte yandan dış desteği alan örgüt ise bunu deşifre etmeyi tercih eder. Arkasına başka devletlerin gücünü aldığını belli ederek hedefteki ülkeyi daha fazla sıkıştıracağını hesaplar. Bununla birlikte, genel olarak talepleri için silaha başvuran örgütler dış yardım arayışlarıyla büyük oyuncuların rekabet oyununa su taşımış olurlar.

Değişen destekçi

Çok uzun yıllar boyunca uluslararası düzeyde PKK konusu Türkiye’yi yönlendirme aracı olarak kullanıldı; sistemdeki etkili oyuncular, ABD, bazı Avrupa ülkeleri ve SSCB (Rusya) PKK üzerinden Türkiye ve yakın coğrafyasında güç mücadelesi sürdürdüler.

Emin olmak kolay değil ama verdiği izlenim bakımından PKK’nın uzun bir dönem Rusya-Avrupa ekseninden destek aldığı, ancak faaliyetlerinin sonunda ortaya çıkan tablodan genellikle ABD’nin kazançlı çıktığı söylenebilir. PKK Türkiye’yi güvenlik öncelikli politikalara ittikçe, ABD-Türkiye arasındaki stratejik işbirliği gelişmiş bu arada demokrasi-insan hakları önceliklerini ileri süren Avrupa ülkeleriyle ilişkilerin bozulmasına yol açmıştı. Böylece Avrupa ile sürekli kriz yaşayan Türkiye, NATO’nun büyük askeri gücü olarak anılmanın dışında bir işlevle değerlendirilmemişti.

Küresel gelişmeler ve Türkiye’de yaşanan değişimler zaman içinde Türkiye’yi AB’ye yaklaştırdı ve söz konusu konjonktürde “Kürt sorunu” da ABD’nin ilgi alanına geçti.

ABD’nin Irak Kürtlerine sahip çıkmasıyla eski Avrupa bağı koparıldı, diğer bir ifadeyle Avrupa ülkeleri oyundan çıkarıldı. Bu ortamda Kürt hareketini silahlı mücadele ile sürdürmek isteyen kesimler arasında görüş ayrılıkları oluştu, dış destek konusunda farklı tercihler kullanan kesimler adeta rakip haline geldi.

Eskiyi zorlamak

Bugün de ABD’nin “desteğini” Avrupa-Rusya ekseniyle paylaşmaya niyeti olmadığı anlaşılıyor. Hal böyleyken Almanya’ya gidip PKK’nın terör örgütü listesinden çıkarılmasını istemek, ABD’nin sokmak istemediği bir ülkeyi bölgeye davet etmek anlamına gelir. Öneriyi şiddetle reddettiğine bakılırsa, Almanya eski yöntemle yeni bir oyun oynanamayacağını Ukrayna krizi sayesinde öğrenmiş.

Almanya ile görüşen örgüt, Türkiye’ye Avrupa üzerinden baskı yapmayı planlamış olmalı. Hatırlatalım, Avrupa zaten Kıbrıs sayesinde Türkiye’yi kendisinden uzak tutmayı başarıyor. Üstelik Avrupa ülkeleri ABD ile “Kürt sorunu” üzerinden rekabet etmek yerine ona razı olan bir pozisyon almış durumdalar. Dolayısıyla ABD ile Avrupa ülkelerini kapıştırmaya çalışmak için uygun bir konjonktür yok, ayrıca koşullar Türkiye’yi de Avrupa’ya yaklaşmaya zorluyor.

Bu tür bir arayışın Kobane’ye yarardan çok zararı olabilir, zira İD’nin ne tür bir dış destekten yararlandığı henüz açık değil. Yani adı geçen oyuncular arasında bir güç mücadelesi varsa, bunun İD üzerinden yürütüldüğü söylenebilir. İD yeni bir oyuncu, oyun eski oyun değil, dolayısıyla eskiyi zorlamanın hiçbir kesime yararı yok.