Ortadoðu deðiþirken

Evet, Ortadoðu deðiþecek!

Biraz daha kapsamlý bir târifle Önasya deðiþecek!

Yýllar önce, henüz berberime her seferinde çuval dolusu para dökdüðüm sýralar bir gün Maestro Brandini’ye demiþdim ki “Bu saç kesiminden artýk býkdým. Deðiþtirelim!”

“Evet, çok doðru, deðiþtirelim!” diye cevab vermiþdi... Ve birkaç sâniye dalgýn dalgýn tepeme bakdýkdan sonra ansýzýn kollarýný iki yana alabildiðine açarak bir feryad hâlinde eklemiþdi:

“Ama nasýl?”

Sonuç olarak saçýmý eskisi gibi býrakdýk.

Tabii târih hep tekerrür etmez!

Kaldý ki “biz”(artýk her kimsek) Ortadoðu’yu ister deðiþtirmek isteyelim ister buna karþý olalým, Ortadoðu deðiþecek!

Bâzý güçler deðiþmesin diye ölümüne direnseler de deðiþecek!

Ortadoðu doksan yýl önce týkýþtýrýldýðý deli gömleðine artýk bütün baskýlara raðmen sýðmadýðý için bu gömleði parçalayacak, görünen bu ve bunu görmek için de öyle fazla keskin bir zekâya ihtiyaç yok.

Peki ama nasýl deðiþecek?

Bana kalýrsa burada ilk yapýlmasý gereken, o mecâzî gömleðin, büyük çabayla yýrtýlarak çýkarýlmasý yerine arkaya doðru baðlanmýþ kollarýnýn çözülüp içindekinin medenî bir þekilde o esâretden kurtarýlmasýdýr.

Düzayak Türkçeyle Sûriye’de kan dökülmesini önlemek üzere en baþda Türkiye’nin, her türlü mânevî, ama belki daha da önemlisi maddî desteði saðlamasýdýr.

Türkiye bunu yapmakla Sûriye kadar en az kendine de hizmet etmiþ olur. Çünki güney komþumuzun bir iç savaþ felâketiyle yüzyüze kalmasý bizim için de bir felâket olur.

Bakýnýz, hâlen 170.000 dolayýna ulaþan mültecîler için düne kadar harcadýðýmýz para 400 milyon dolar kadarmýþ.

Bu þübhesiz yabana atýlacak bir meblâð deðil. Fakat gerçek bir savaþ patlak verirse, buna mecbûren ve en azýndan kendi, sýnýrlarýnýn emniyeti uðruna katýlacak olan Türkiye’nin sýrtýna binecek maddî yük bu 400 milyon dolarý âdetâ bir bahþiþ mesâbesine indirebilir.

Uðrayacaðýmýz can kayýblarý da cabasý!

Benim samîmî kanaatim, eðer tam mânâsýyla asýlýrsa Türkiye’nin Sûriye’de bir iç savaþý önleyebileceði yolunda.

Türkiye bunu diplomatik yollardan ve buna paralel ekonomik/sosyal tedbirlerle, yâni sivil örgütlerin halka destek vermesi sûretiyle baþarabilir.

Sûriye içindeki stk’lardan yardým göreceðine ise muhakkak gözle bakýlabilir.

Bu arada en büyük tehlikenin, Ortadoðu’yu bir yangýn yerine döndürerek bundan nemâlanmak isteyen Ýsrâil olduðu da aslâ unutulmamalýdýr!

“Arabý Araba kýrdýrmak” stratejisi, onyýllardýr Ýsrâil’in en etkili oyunlarýnda birini teþkîl eder.

Þimdi de ayný yola baþvurduðunu zâten görmeðe baþladýk bile!

Normal olarak gazetecilerin “barýþ havârîliði”ne yeltenmeleri doðru deðildir, biliyorum.

Normal olarak benim de hiç hoþlanmadýðým bir tarzdýr.

Fakat hem bu iki ülke ve hem de bütün bölge için öylesine vahim görüyorum ki istisnâen bu metni kaleme almakdan vazgeçemedim.

Özür dilerim!

ÜÇ DÜZELTME: Uzunca süredir sýk sýk iþlediðimiz bâzý dil hatâlarý var.

Gazeteler “mültiplikatör” olduklarý için buralarda iþlenen hatâlarýn etkisi milyonlara yayýlýyor.

O bakýmdan, þimdilik sâdece, üç yanlýþý düzeltmek istiyorum.

Ýnþallah kimse kýrýlmaz:

1 - “fâil-i meçhûl” ...Çevirdiðiniz zaman “meçhûlün fâili” oluyor ki hiçbir anlamý yok tabii.

Doðrusu “fâili meçhûl” olacak. Yâni Farsça terkib deðil.

2 - “toplu katliâm” ...”katl-i âm” zâten umûmî/topluca katil demek.

3 - “nev-i zuhûr” ...”zuhûrun yenisi” diye bir þey olmaz. Doðrusu “nev-zuhûr”, yâni yeni ortaya çýkmýþ þey. Nevrûz, nevheves, nevbahâr gibi...