Bugün yazmak istediðim konu bambaþka ama biri öyle bir dalýma basdý ki önce ona iki çift laf etmezsem çatlarým:
AK Parti Milletvekillerinden Temel Coþkun Muharrem Ýnce’ye demiþ ki “Sen Dere’nin (yâni Meriç Nehri’nin, Y.A.) öbür tarafýndan gelmiþsin. Bense bu ülkenin Karadeniz gibi en güzel yerlerinden birinde doðmuþum!”
Þimdi burada durup iki üç dakýyka beklemem ve beklerken de mütemâdiyen burnumdan solumam lâzým ki cevâbým hiç deðilse en basit nezâket kurallarýna uygun olsun, en azýndan onlarla taban tabana zýd düþmesin!
Onun için tam burada, Temel Coþkun’un durumuna cuk oturan bir Temel fýkrasýný anlatmakdan sarf-ý nazar ediyorum.
Þimdi Bay Temel, bugünki Türkiye sýnýrlarýnýn artýk dýþýnda kalan bir yerde doðmuþ olduðu için anlaþýlan Sayýn Muharrem Ýnce’yi Türk kabûl etmiyor.
O zaman ben de kendisine soruyorum:
Selânik doðumlu Gâzî Mustafa Kemâl Paþa, nâm-ý dîger Atatürk, acabâ kanaatinizce hangi milletin mensûbudur?
Efendim?
Sesinizi tam olarak alamadým; bir daha tekrarlar mýsýnýz lütfen?
Þimdi bu satýrlarý yazan, benim gibi haddeden geçmiþ nezâket ve zerâfet sâhibi bir Osmanlý beyefendisi ve bir safkan Ýstanbullu deðil de kaba saba biri, meselâ ne bileyim derenin öbür tarafýndan biri olsaydý muhtemelen derdi ki “Ulan Gerzek! Atatürk’ü de Türklük kadrosundan çýkarýrsan geriye kim kalýyor; bir zahmet sayar mýsýn?”
Ama þükürler olsun ki öyle biri deðilim de aðzýmý açmýyorum.
Ne hâli varsa görsün!
***
Gelelim asýl deðinmek istediðim konuya...
Bâzen olaylar öylesine sür’atle geliþir ki izlemekde zorlanýrsýnýz.
Ýþte þu sýralar Ortadoðu’da olan tam da bu.
Gerek sýnýr komþularýmýz olan Irak ve Sûriye’de gerekse diðer Arab ülkelerinde büyük deðiþimler yaþanýyor ve bu devletlerin muhtemelen karakterleri deðiþme istîdâdý gösteriyor.
Bu köklü deðiþimlerden en sonunda ne tarz yeni yapýlar ortaya çýkacaðýný kestirmek kolay deðil. Ama böyle deðiþimlerin ergeç cereyân edeceði pek de þaþýrtýcý deðil.
Çünki bu devletlerin tamâmýna yakýn bölümü sun’î formasyonlar. Meselâ târih boyunca bir “Irak” yâhut “Sûriye” devleti görülmüþ deðil. Buralarý coðrâfî kavramlar. Tabii þimdiye kadar olmamýþ bulunmasý bundan sonra da aslâ teþekkül edemeyeceði anlamýna gelmez ama meselenin bir de târihsel mantýðý olmasý lâzým. Eðer bu bölgedeki aþaðý yukarý bütün sýnýrlar Birinci Cihan Harbi’nden sonra Ýngilizler ve Fransýzlar tarafýndan sýrf bir “ganîmet paylaþýmý” olarak görülerek çizildiyse pek de sýhhatli olabilecekleri beklenemez.
Ben 1960’lý yýllarda Almanya’da üniversite öðrenimi görürken tanýþdýðým ve arkadaþlýk etdiðim Iraklý yâhut Sûriyeli gençlerden müteaddid defâlar “Sizin zamânýnýzda durum on kat daha iyiydi.” cümlesini iþitmiþimdir.
Ancak 2010’lu yýllar da 1960’lý yýllar deðildir.
Zâten artýk ortada “bizim” zamânýmýzý hatýrlayan da kalmadý.
Üstelik dünyâ þartlarý bizleri bugün bambaþka iþbirliði tarzlarýna sürüklüyor.
Ayrýntýlarýna hemen burada girecek yerim kalmadý ama ben bu iþbirliði þekillerinin çok daha geniþ kapsamlý olacaðý zannýndayým.
Onu da isterseniz bir baþka sefere ele alýrýz.