Selim ATALAY
Selim ATALAY
http://www.selimatalay.com
Tüm Yazıları

Ortadoğu’da bizim tarihin üzerinde başkaları dans ediyor

‘Saad’ diye anılan Lübnan Başbakanı Saadeldin Refik el Hariri’nin Suudi Arabistan’dan yaptığı açıklamayla istifa etmesi, Ortadoğu’da yeni gerilimler yarattı. Hariri’nin hem Lübnan, hem de Suudi vatandaşı olduğunu bilmeyenler için bu durum fazla şaşırtıcıydı. Ancak Ortadoğu standartlarında hem görünen hem de görünmeyen faktörler vardır. 

Ortadoğu dediğimiz yer, İskenderun’un, Mardin’in Şırnak’ın hemen aşağısı... Ortadoğu hem tarihimiz, hem de coğrafyamız. Ortadoğu’nun görünmeyen ve kalıcı faktörü Osmanlıdır. Ortadoğu’da her yol geriye, Osmanlı’ya uzanır. Bölgede günümüz bakışıyla bizim dışımızda sanılan her gelişme, Osmanlı tarihinin izlerini taşır. Lübnan’da bugün olanları dün Osmanlı’da olanlar şekillendirmiştir. Lübnan bize hiç de uzak ve yabancı değildir. 

 

BEYTÜDDİN- CEBELİ LÜBNAN’DA OSMANLI GARNİZONUNDA SABAH İÇTİMASI

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un iki taşın arası Lübnan arabuluculuğuna soyunup Hariri’nin Suudi Arabistan’dan çıkması için çalışması, kimisini şaşırttı. Fransa kendine nereden görev çıkartmıştı? Fransa tarihten görev çıkartıyor... Hem de Osmanlı tarihinden. Fransa Lübnan ya da genel kıyı şeridine verdiği isim olan Levant’a olan alakasının 16. yüzyılda Kral Fransuva’dan kaynaklandığını söyler. Fransuva alakasını kimden sağladı? Kanuni Sultan Süleyman’dan. 

Ortadoğu’da bizim tarihin üzerinde başkaları dans ediyor... Bilmediğimiz, unuttuğumuz, ihmal ettiğimiz, sırt döndüğümüz tarihimizin parçaları üzerinden başkaları jeopolitika çıkartıyor. Ortadoğu’da yaşayıp, kendimizi potansiyel bir İsviçre sandığımız dönem neyse ki geride kaldı. Halen tarih ve coğrafyamızın bilincindeyiz ve kaybettiğimiz zamanı telafi etmeye çalışıyoruz. Osmanlı artık bir idari hakimiyet değil, ortak hatıra ve paylaşımdır. Osmanlı ortak geçmiş ise bunun ortak geleceği de olur. Dışarıdan gelenler bölgede ne yapıyorsa, bizim daha da fazlasını yapacak zeminimiz var. Neyse ki geri döndüğümüz topraklarda bizi iyi hatırlayan çok. Lübnan’da da dostlarımız var. Unutmamışlar. 

Fransa’nın ‘tarihi’ bağları 

Fransa 12. yüzyılda Haçlı Seferleri ve kilisenin telaşıyla Ortadoğu’ya geldi. Gelişleri turistik maksatlı değildi. Hıristiyanlığın köklerine ve dini merkezlere ulaşmak derdindeydiler. Frenk haçlılar, Lübnan’da Maruni Hristiyanlarla buluştuklarında kendilerine müttefik de bulmuşlardı. Kilise kardeşleri birlikte savaştılar, birlikte yağmaladılar. Akdeniz’in bereketli doğu kıyısı hem dinler hem de etnik grupların toplanma alanıydı. Liman ve ticaret yollarının da buralarda olması tesadüf değildi.     

16. yüzyılda Fransız kralı Fransuva, Kanuni Sultan Süleyman’dan öncelikle Levant’taki Hristiyanların korunması imtiyazını aldı. Fransa’nın önceliği Lübnan’daki Maruniler’di. Sonra Fransa Balkanlarda Yunan Bulgar Sırp bölgelerinde de Hıristiyanlığı koruma rolüne geçti. 20. yüzyıla kadar Levant ya da Suriye vardı. Lazkiye’den Yafa’ya uzanan Akdeniz’in kıyı bölümüydü.

Fransa İndoşin dediği Vietnam’da 1890’larda uyguladığı dolaylı sömürge sistemini Lübnan’da uyguladı. İşgal etmeden, kilise, sosyal etki ve misyoner okullarıyla. Myanmar-Tayland-Laos-Vietnam-Kamboçya’da Ho Şi Minh, Pol Pot, Norodom Sihanuk büyük ve kanlı bir siyasi kavganın rakipleriydiler ama hepsi Fransız mektebinden çıkmıştı. Her tarafta etki sahibi olmak böyle bir şey. 

Fransa çok kültürlü Lübnan’da 17. yüzyılda misyonerlik faaliyetleriyle kök saldı. Maruniler desteklendi ve Fransa okulları, hastaneleri yayıldı. 19. yüzyılda Lübnan ve civarında eli kalem tutan hemen herkes Fransız okullarından mezundu. 50’den fazla okulda her an 7 bin öğrenci vardı. Fransa aynı zamanda Süveyş kanalı inşaatı vesilesiyle Mısır’a geçmişti. Stratejik rota üzerinde olan Mısır için İngiltere ile savaşıyorlardı. Lübnan ve Doğu Akdeniz İngilizlere biraz uzak kalmıştı. 

Lübnan’da Hristiyan, Sünni, Şii diye üç gruba ayrılmış idari yapı var. Nüfus 6 milyon ama 6 milyon etnik ve dini bölünmelerle gruplara ayrılmış. Tahmini yüzde 27 Şii, yüzde 27 Sünni, yüzde 20 Maruni Katolik, yüzde 8 Rum Ortodoks, yüzde 5 Rum Katolik, yüzde 6 Dürziler... diye liste gidiyor. Lübnan’da resmi kayıtlarda tam 18 dini grup var.  Osmanlı’nın Şam vilayetinden Lübnan çıkartmak da Fransa’nın marifeti... Hristiyanlara ayrı ülke verip Müslümanlardan ayrı bir alan yaratmanın adıdır Lübnan. Liman kentleri Trablusşam, Sayda, Sur, Beyrut’u Suriye’den ayırıp Lübnan dediler. Cebeli Lübnan, Trablusşam’ın arkasındaki dağın adıdır.  Bu yüzden Suriye’nin Akdeniz’e kıyısı da azaldı. Mösyö Picot’u hatırlayan var mı? Sykes’ın Picot’su.

Ortadoğu’da bir Fransız 

Peki Paris dünü bugüne nasıl bağlıyor? Tarihten falan yola çıkıyor. Ama ‘ortak tarih, ortak gelecek’ dendiğinde, akıllara Türkiye gelmeli.

Paris şimdi Suriye’de DEAŞ sonrası süreç için bir şeyler yapmak niyetinde. Şam-Esed ailesinin Fransa bağlantılarına burada hiç girmeyelim. Ayrıca Fransa Irak’ta son dönemde perde gerisinden ‘koalisyon’ olarak çatışmalara girdi, Musul - Erbil taraflarında dolaştı. 

Hariri olayında eski Başbakanın Suudi Arabistan’dan çıkışını ve Lübnan’a dönmesini amaçlıyor. Bu arada Fransa dışişleri bakanı önceki gün Suudi Arabistan yanından biraz fazla sert gelip ‘İran bölgede hegamonya kurmaya çalışıyor’ deyince, İran’ın tepkisini çekti. İran da ‘Fransa tarafsız ve dengeli davranmazsa bölgede gerçekten kriz yaratabilir’ diyerek uyardı. 

Halbuki Fransa Lübnan’da Şiilerle de iyi teması olduğunu söylüyordu. ‘Fransa olarak Lübnan’ı severiz ve Lübnan’ın her kesimiyle temas kurarız’ diyerek. Hatta ABD’yi küçümsüyorlardı ‘ABD sadece kendine yakın olanlarla konuşur, biz Lübnan’da herkesle konuşuyoruz’ diye bir sözü Paris’ten bu yakınlarda duyduk. Herkese şirin görünmek de zordur ve sürekli şirinlik, kuşku yaratır. 

Emmanuel Macron’un Lübnan gerekçesiyle Ortadoğu’da boy göstermesi biraz da ortamı boş bulmanın telaşı. Trump Amerikası bölgede yok, siliniyor. İngiltere, Brexit derdine düşmüş, Londra’nın da gözü Ortadoğu görmüyor. Almanya hem kendi derdinde hem Ortadoğu’ya zaten mesafeli… Ortada Irak, Suriye, Lübnan, hatta Suudi Arabistan var… Sanki bu araziler boşta, sanki ortalık da kediye kalacak! 

Yumuşak gücün yumuşak yüzü

Şimdi tarihi bağlar iyi hoş da, maharet tarihi bağı bugüne bağlamak. Geçmiş bağ, birbirini anlayan iç içe geçmiş kitleler yaratıyor. Baktığımız zaman, herkesin bir başkentte büyükelçiliği var ve kimse limana savaş gemisi yollayıp toplarını hükümet merkezine çevirip istekte bulunmuyor. Onun yerine yumuşak güç tercih ediliyor. 

Bir coğrafyada dışarıdan da geliniyorsa etki kurmak için çaba, din, ortak dil, kültür aşinalığı, eğitimdi, okuldu, müzikti televizyondu sanattı diye başlıyor. Oradan yerel unsurlar dışarı, etki merkezine akıyor, mesela Gigi Hadid, Emel Clooney olunuyor. Gigi sayesinde yeni dünya Lübnan’ı öğrendi. Bayan Clooney yani Amal Ranzi Alamuddin ile Lübnan’daki Dürzi cemaati yeni profil kazandı. Dürzi cemaati İsrail ve Suriye’de de zaman zaman dikkate gelir. Fransa’da Lübnan dükkanı, Lübnan tüccarı, Lübnan lokantaları, müzisyenleri, emlaki var. Lübnan’da Fransa muhipleri var. 

Lübnanlıların en büyük özelliklerinden biri, dünyanın dört bir yanına dağılmış olmalarıdır. Fransa koruyucu olarak bölgeye gelince, Arap Lübnanlı, Fransız pasaportu ya da korumasıyla diğer Fransa sömürgelerine yayıldı. Batı Afrika, ABD, Kanada, Meksika ve Latin 

Amerika’da Lübnanlı topluluklar boldur. 

LÜBNAN BAŞBAKANLIK MAKAMI BÜYÜK SARAY - 1832 OSMANLI BİNASI

TRABLUSŞAM İBADİ MEKTEBİ