Selahaddin E. Çakırgil
Selahaddin E. Çakırgil
Tüm Yazıları

Ortadoğu’da kanser ya da doğum sancıları

Ortadoğu’nun bugünkü sınırları, Osmanlı’nın I. Dünya Savaşı sonunda, tarih sahnesi dışına atılmasından sonra, İngiltere ve Fransa gibi o savaşın muzaffer devletlerince ve de (dönemin Amerikan Başkanı’nın adıyla anılan) ‘Wilson Prensipleri’yle devreye giren B. Amerika’ca belirlenmişti.

O sınırlarda, o zamandan bugüne, fazla bir değişiklik olmadı. En büyük temel değişiklik, Filistin topraklarında, silahlı sionist yahudi çetelerine İsrail adında, yeni bir ülke hediye edilmesiyle gerçekleşti. 1948’de..

Ama o sınırlar bir türlü tutmadı.. Osmanlı hâkimiyetinde geçen 400 yıllık uzuuun bir zaman diliminde oluşan nehir yataklarının zorla değiştirilmesiyle bugünkü buhranlı döneme gelindi. Bu coğrafya bugün o eski yatağını arıyor. Bugün yaşanan sıkıntılar bu arayışın ve belki de bir doğum sancısının neticesi..

I. Dünya Savaşı’nın sonunda, savaşa katılan ülkelerin sınırları az veya çok değişmiş olsa bile, o devletler yine yaşıyorlar. Ama, Osmanlı Devleti’nin yerinde emperyalist güçlerin iradelerine göre yığınla sun’i ve kukla devletler oluşturuldu. Bu durumun bir süre daha devam edecek olsa bile sürekliliği düşünülemez.

***

Bu merhalede, İran ve Libnan-Hizbull... güçleri, döktükleri onca kanlara rağmen 4 yıldır netice alamamışken, şimdi Rusya’nın devreye var gücüyle girmesiyle durumlarını düzelteceklerini ve hamamın namusunu koruyabileceklerini sanıyorlar ama asıl itibarsızlık, şimdi daha bir sırıtıyor. Asıl kavganın Rusya ile Amerika arasında cereyan edeceği tahmin edilebilir. İran da dahil başkaları ise hava alır.

Suriye’de inisiyatifi yitirdiğini anlayan Amerika ise yeni bir strateji belirlemek için, Lübnan, Türkiye, Ürdün, Suûdî ile görüşmeye hazırlanıyor.

***

Bu arada Mısırlı mütefekkir Dr. Zaglul en’Neccar, Türkiye’de çoğu kimsenin göremediğini uzaktan daha iyi görmüş.. ‘Türkiye’ye bir tuzak hazırlanıyor..’ diyor. Bu görüşü içimizden niceleri ise hafife alıyor ve bunu, ‘kendimizi dev aynasında görmek’ gibi bir eğilimin sonucu sanıyor.

Geçen hafta Ürdün’de konuşan NeccarSykes-Picot Andlaşması’nın yüzüncü yılını doldurmak üzere olduğunu hatırlatıyor, ‘Türkiye, Müslümanların umududur. Müslüman düşmanlarının şerrinden Türkiye’yi koruması için dua ediyoruz.. Batı, İslam âleminin birlik olmasından, uyanışa geçmesinden korkuyor ve daha da parçalanmasını hedefliyor. Suriye’de, Irak’ta, Mısır’da, Yemen ve Libya’da da uygulananlar bunun sonucu.. Müslümanlar bu komployu idrak etmeli’ diyordu.

NOT: Abdullah Gül’ün Ankara’daki patlamayla ilgili olarak S. Demirtaş’a tlf. edip başsağlığı dilemesini nazikçe eleştiren Başbakan Davutoğlu tarafından bir TV kanalında, dile getirilenlerle aynı mânâyı içeren benim 19 Ekim tarihli Star’daki yazım, aynı güne rastladı. Bu, bazılarınca, Başbakan’ın dediklerinin tekrarı şeklinde algılanmış..

Belirtmeliyim ki, o yazıyı 18 Ekim Pazar sabahı Ankara’dan İstanbul’a yola çıkmadan önce yazıp gazeteye göndermiştim. Yani, Davutoğlu’ndan 24 saat önce.. Aynı doğruyu ifade etmek, arada mutlaka bir bağ olduğu mânâsına gelmez. 

Bu vesileyle, Davutoğlu’nun sözlerini, doğru bir mantığı yansıtması açısından buraya da dercedelim:

‘İlk günden itibaren şunu söyledim taziye evi Türkiye Cumhuriyetidir. Çünkü, aynı acıyı hepimiz yaşadık. Sadece HDP’ye taziye dilemek orada hayatını kaybeden bütün vatandaşlarımızı HDP ile özleştirmek anlamına gelirdi. (...) Demirtaş bu taziyeyi kendine mal edemez. (...) Demirtaş’la bir görüşmem olmadı, gerek de görmedim. Acı, hepimizin acısı.. Ben Diyarbakır Saldırısı’ndan sonra Demirtaş’ı aradım. Çünkü HDP’ye saldırı yapılmıştı. Ama tenezzül edip telefonuma çıkmadı.. Şimdi aramamı gerektirecek bir durumum yok, zâten taziyeyi beklemeden beni ve Cumhurbaşkanımızı kaatillikle suçlamış, neyin taziyesini yapacağız? ’