Ortadoðu ile ilgilenen, dolaylý ya da dolaysýz biçimde bölgede varlýk sürdüren ya da bir biçimde çatýþmalara bulaþmýþ tüm devletlerin bir zaman darlýðýna düþtükleri söylenebilir. Bu zaman darlýðý, ABD’nin seçim sürecine girmiþ olmasýndan kaynaklanýyor. Ortadoðu’ya ABD’nin daha fazla aðýrlýðýný koymasý beklenen bir dönemde Obama’nýn güç kaybetmesi, cumhuriyetçilerin sahneye yeniden çýkma ihtimalini artýrmýþ durumda.
Cumhuriyetçilerin neo-con çizgiyi izleyecekleri, hatta daha da sert politikalar benimseyecekleri öngörülürse, ABD’nin Ortadoðu politikasýný nasýl yürüteceðini tahmin etmek zor olmaz. Öncelikle belirtelim, ABD herhangi bir ittifak arayýþýna gitmez. Bölge devletlerini kendi politikalarýna razý etmek için akla gelebilecek her türlü yöntemi uygular. Doðal olarak bu çerçevede ne bölge ülkelerinin ne de müttefiklerinin demokrasi arayýþlarý ABD açýsýndan bir anlam ifade etmez. Oðul Bush döneminde olduðu gibi, ABD’nin Ortadoðu’daki her müdahalesinin temasý “özgürlük” olur.
Neo-con ABD açýsýndan özgürlük, halklarýn radikal ya da deðil, Ýslami tüm hareketlerden kurtarýlmasý anlamýna gelir. Dolayýsýyla bu potaya sadece ID girmez, Hamas’tan Özgür Suriye Ordusu’na kadar her yapý temizlenecek kuruluþ olarak görülür.
Cumhuriyetçiler gelirse
Ýslami referanslý yapýlarý “öteki” olarak deðerlendirirse, ABD’nin Ortadoðu’daki müttefiklerinin hangi oyuncular olacaðý sorusunu sormaya pek gerek kalmaz. Muhtemelen Ýsrail, ne yaparsa yapsýn, yeniden “en yakýn” müttefik olur. Tabi Mýsýr’daki iktidarýn sürmesi ve katiyen deðiþmemesi için de epeyce iþ görülür.
Mýsýr-Ýsrail stratejik dengesinin ortasýnda yer alan Suriye’de ise ABD’nin Baas geleneðine sahip çýkacaðý öngörülebilir. Bu durumda Suriye’deki Kürt hareketinin, en azýndan bir bölümünün de rejime baðlý kalmasýný tercih eder. Tabi bu arada Kýbrýs sorunu iyice çýkmaza girer, Ýran yeniden sistemle kavgalý hale getirilir, Rusya eni konu “öteki” ilan edilir, Türkiye’yi de hiç kuþkusuz bugünden daha zor günler bekler.
ABD’de cumhuriyetçilerin güçlenme ve fincancý dükkanýna giren fil politikasýna geri dönme ihtimali, týpký diðer bölge oyuncularý gibi Türkiye’de de þimdiden önlem alýnmasýný gerektiriyor. Önümüzde yaklaþýk bir buçuk sene var ve Obama politikalarýnýn devamýný saðlayacak ekiplerin Senato’da çoðunluk kazanmalarý için dua etmenin dýþýnda da yapýlacak þeyler olabilir.
Seçeneklerden biri
Demokratlarýn yeniden kazanabilmeleri için Türkiye’nin de bir biçimde çorbaya tuz koyacaðýný umalým. Ancak tüm çabalara raðmen yeni iktidar Cumhuriyetçiler olabilir.
Bu durumda Türkiye’nin Avrupalý ortaklarý ile iliþkilerini sýkýlaþtýrmasýnda yarar var. Gayet tabi iliþkiler açýsýndan en saðlam yol, AB üyelik süreci. Ancak söz konusu zaman aralýðýnda üyeliðin gerçekleþme ihtimali yok. Bununla birlikte, bazý AB üyesi ülkelerle yakýnlaþarak bu sürecin ivme kazanmasý mümkün olabilir.
Cumhurbaþkaný Erdoðan’ýn Fransa ziyareti sýrasýnda Hollande’ýn hemen her konuda iki ülkenin benzer çizgide olduðunu beyan etmesi, belki de seçilmiþ ortak konusunda yol gösterici bir ima taþýyordur. Hollande ile Obama’nýn siyasi ömürlerinde kýrklarýnýn karýþacaðý düþünülürse, Fransa’nýn da bir zaman baskýsý altýnda olduðu söylenebilir. Suriye konusunda Türkiye ile birlikte davranma eðilimine giren Fransa’nýn, Türkiye’yi AB’ye taþýmaya ikna edilecek oyuncu olmasý mümkün. Türkiye Fransa’yý ne kadar kendi üzerinden Ortadoðu’ya taþýrsa, Fransa da Türkiye’yi kendi üzerinden o kadar AB’ye taþýyabilir. Týpký Polonya’nýn Almanya’yý Ukrayna-Rusya yoluna taþýrken Almanya’nýn da Polonya’yý AB’ye dahil etmesi örneðindeki gibi.