Ortadoðu'nun dizayný meselesi

Ortadoðu coðrafi bir tanýmlama.

Belki daha geniþ anlamda“Ýslam dünyasý”nýn dizaynýndan söz etmek gerekiyor.

Böyle bir konu, Birinci Dünya Savaþý'nýn sonrasýnda dünya gündemini oluþturmuþ.

Sevr bir düzenlemeydi, Lozan onun kýsmi, “razý olunmuþ” restorasyonu olarak yine bu coðrafyaya yönelik bir düzenleme.

Cumhuriyet'in kurucu kadrosu, Ýslam dünyasýnýn geleceðini bütünüyle gündemlerinden çýkarmýþ deðillerdi. Bir bakýma “Elimizden þimdilik bu geliyor” gibi bir psikoloji içindeydiler.  

Çünkü Osmanlý sýnýrlarý içinde yer alan farklý kavmi aidiyetle mensup Ýslam toplumlarýyla oynandýðýný, yer yer kafalarýnýn çelindiðini görüyorlardý.

O sürecin sonucu, üç Ýslam ülkesi dýþýndaki tüm Ýslam coðrafyasýnýn sömürge statüsü içine girmesi oluyor.

Ýslam dünyasýnda hep, kimi zaman “Ýslami” düzeyde, kimi zaman “Siyasi bilinç” çerçevesinde “Yeniden olma” duygusu yaþanýyor.

Bu, bölgeyi denetleyen güç odaklarý için de “Ýslam toplumlarý bilinç olarak nereye gidiyor, siyaset olarak nereye gidiyor?” sorusu çerçevesinde gözlem altýndaki bir konu.

Türkiye'deki bütün (dini, siyasi) islami yapýlanmalar, Mýsýr'daki, Kuzey Afrika'daki Pakistan'daki, hatta Endonezya – Malezya'daki islami yapýlanmalar gözetim altýnda. Ne istiyorlar, neyi hedefliyorlar?

Sovyetler'in bitiþinden sonra Ýslam dünyasý, dünün sömürgeci güçleri için tam bir sorun alaný olarak görülmeye baþlanýyor.

Çünkü Ýslami bilinç yükseliþi var, siyasi bilinç yükseliþi var.

Burada þu cümleleri de kurmazsak olmaz:

 -Evet, böyle bir yükseliþ var ama, daðýnýk.

- Evet, böyle bir yükseliþ var ama, hala sömürgeci güçlerin oynayabileceði alanlar da var.

- Evet, böyle bir yükseliþ var ama, bunun kaynaðýný oluþturan Ýslam, birbirini vuran maksatlar için de kullanýlabiliyor.

1980'lerin sonundan itibaren Ýslam dünyasý yeni bir dizayn operasyonu ile karþý karþýya.

Bir ara hem Türkiye boyutunda hem Ýslam coðrafyasý boyutunda heyecanlarýmýzýn yükseldiði günler yaþadýk. Kimbilir belki o dönem, sömürgeci güçlerin de ürktüðü dönemler olmuþtur. Cezayir bir yükseliþti, düþürdüler. Mýsýr bir yükseliþti düþürdüler. D-8 Projesiyle yeni bir Ýslam dünyasý kurgusu yapan merhum Erbakan Hoca'nýn düþüþü de böyle bir düþüþtür.

Dikkat edilirse hep içerden düþürülüyor.

Yani Ýslam dünyasýnýn “iç elemanlar”ý kullanýlýyor yükseliþi darbelemek için. 

Türkiye, bütün bu süreçte en çok gözetim altýnda tutulan, en çok darbelenen ülkedir, dense yanlýþ olmaz.

“Türkiye pistte hýzlanan bir uçak. Take - Off anýna geldiðinde baþýna vuruluyor” ifadesi, Demirel ve Çaðlayangil gibi klasik Türkiye yöneticilerine ait. Bu cümleyi belki en hakkýyla kuracak insanlardan birisi Erbakan Hoca'dýr. 

Ve bugün...

Tayyip Erdoðandönemi, gelinen noktada, hesaplaþmanýn en keskin boyutlarda ve belki de tüm Ýslam coðrafyasý geniþliðinde yaþandýðý bir dönem oldu.

Aslýnda bu kadro yola, bu keskinlikte bir hesaplaþma gerçekleþtirmeyi öngörerek çýkmadý. Batýcý - laik kadrolar gibi deðil kuþkusuz, “Ýslam ile Batý arasýnda bir uzlaþma alaný oluþturulamaz mý?” gibi bir soru ile çýktý. “Medeniyetler ittifaký” projesine “eþbaþkan” hüviyetinde katýlýndý.

Þimdi...

Batý dünyasýnda -bana göre açýkça yapýlmasa da Rusya'nýn da paylaþtýðý bir tutum bu- 1980 sonlarýnda projelendirilen “Ýslam'a karþý soðuk savaþ”ýn boy hedefi olarak Tayyip Erdoðan görülüyor. Bir kuþatma sürüyor. “Olumsuzlaþtýrma” sürüyor. Onunla ilgili neredeyse tek olumlu cümle kurmaktan kaçýnýlýyor.

Satrancýn Ýslam coðrafyasý alanýnda hamleler yapýlýyor. Bu oyunun amacý kuþatmayý ilerlete ilerlete “Þah – Mat”a ulaþmaktýr.

Oyunu okumak ve çok daha etkili karþý hamleler geliþtirmek gerekir.

Tayyip Bey'in, derin imanýnýn yanýnda sýrtýný dayadýðý en büyük güç milletin desteðidir. 15 Temmuz öyle göðüslenmiþtir. 

Ýçerdeki duygu atmosferini gözetmek, korumak gerekiyor. Oraya dikkat çekip duruyorum.

Türkiye düþmemeli. Allah korusun.