Ortak canlı yayın riski

31 Mart’taki İstanbul seçiminin sonucu, Binali Yıldırım Beyin kazanmasını isteyen bizler için şaşırtıcı olmuştu. 

AK Parti, İstanbul için en isabetli tercihi yaptı. İstanbul’a layık, liyakatli, donanımlı, tecrübeli bir ismi aday gösterdi. Evet, bazı iller, ilçeler için adaylarla ilgili eleştiriler getirildi ama Binali Yıldırım’a tek kelime edilmedi. Binali Bey, İstanbul için fedakârlık yaptı. Bakanlık, Başbakanlık ve AK Parti Genel Başkanlığı ve Meclis Başkanlığı görevlerinden sonra İstanbul’a hizmeti şeref bildi. 

Cumhur İttifakı’nın MHP kanadı için de gönülden kabullenilen bir aday oldu. Yenikapı ruhuna, yerli ve milli duruşa örnek, yüzde 52’lik büyük kitlenin sahipleneceği bir isim olarak onun adaylığı ile “İstanbul’da sorun yok” diye düşündük. 

CHP-HDP ve İyi Parti’nin adayı Ekrem İmamoğlu ise bizlerin düşüncesine göre zaten Binali Bey’le aynı terazinin kefelerine konacak bir isim de değildi. İstanbul için Beylikdüzü Belediye başkanlığından başka donanımı, tecrübesi yoktu. 

Ama şaşırdığımız da bu oldu. Binali Bey’in karşısında hiç şans tanımadığımız İmamoğlu sandıktan birinci çıktı. 

Bugün bu birinciliğin, kendisini yakından tanımaya başladığımız İmamoğlu’nun şahsi başarısı ile bir alâkasının olamayacağını görmüş bulunuyoruz. 

31 Mart’ta İmamoğlu’nun önde çıkmasının, artık izah edebileceğimiz sebepleri var. 

1. Meğer İmamoğlu projesi, bir seçimlik, ya da İstanbul Belediye Başkanlığı için hazırlanmış bir proje değilmiş. Yalan, manipülasyon, kara propaganda ile hazırlık yapılmış, küresel bir algı operasyonu devreye sokulmuş. 

Kim tahmin ederdi Paris Belediye Başkanı, ABD Dışişleri Bakanlığı, Avrupa Parlamentosu, Almanya, Avrupa Sosyalist Partisi Yerel Temsilcileri (PES Local) İmamoğlu’na destek için 1 Nisan’dan itibaren sıraya girecek? ABD, “İmamoğlu’nun mazbatasını verin, bak not ediyoruz” diye Türkiye’ye parmak sallayacak?

2. Meğer İmamoğlu’nun kazanması için organize bir hırsızlığın, usulsüzlüğün, hukuksuzluğun aylar öncesinden hazırlığı yapılmış. 

3. Meğer Cumhur İttifakı olarak rehavete kapıldığımız İstanbul’da, bir erken seçim baskısı oluşturarak “Erdoğansız Türkiye”ye giden yolda ne taşlar döşenmiş… 

23 Haziran’a doğru “karşı taraf” daha da bilenmiş şekilde yürüyor. HDP’den İmamoğlu’na resmi destek açıklamaları geliyor. “250 bin fark için artık sahadayız” diye meydan okumalar var. İyi Parti, İmamoğlu için bastırıyor. Saadet Partisi, tabandaki oyların Binali Yıldırım’a gitmemesi için tekrar aday gösteriyor… 

YSK, kafaları karıştıran bir hamle ile iptal gerekçesini hafife alan yeni kararlar alıyor. 

Böyle bir ortamda Binali Yıldırım’ın, Ekrem İmamoğlu ile televizyonda ortak canlı yayında karşı karşıya gelmesi iyi olur mu, doğrusu karar veremiyorum. 

Endişe etmiyor değilim. İmamoğlu projesinin sahipleri, bu tartışmayı, profesyonel destekle farklı bir zemine çekeceklerdir. Binali Bey “Sadece İstanbul’u konuşalım” derken, İmamoğlu “Her şeyi konuşacağız” diyor. 

Elbette AK Parti yönetiminin alacağı kararı desteklerim. Ama unutmayalım, karşınızda her türlü şirretliği yapabileceklerini düşündüğünüz, yalanları peş peşe sıralarken sanki en doğruyu söylüyormuş gibi yapan bir rakibiniz var… 

Tamam, böyle bir canlı yayında İmamoğlu’nun asıl yüzü ortaya çıkar, rezil olur ve bizim açımızdan bu iş o akşam bitebilir… 

Ama eminim, bu tartışmadan Binali Bey galip çıksa bile, yabancı medya, sosyal medya ve FOX TV’de Fatih Portakal ile Sözcü gazetesi, İmamoğlu’nu ilk dakikalarda muzaffer ilan edeceklerdir.