Ortaþark’da eski hesablar

Politikada mutlak ve ebedî doðrular yokdur.
Belirli bir zaman diliminde ve belirli þartlar altýnda, yine belirli bir yerde fevkalâde doðru olan bir kural/görüþ/faaliyet vs.; bunlar tamâmen yâhut kýsmen deðiþikliðe uðrayýnca/uðrarsa artýk o özelliðini kaybedebilir. 

Bu durum, savaþ veyâ barýþ gibi ana kavramlar için dahî geçerlidir.

Savaþ kötüdür; barýþ iyidir demesine deriz þakýr þakýr ama acabâ her savaþ yâhut her barýþ iyi midir?

Bir düþününüz bakalým...

Gördünüz mü?

Ýþte ben de zâten onu söylüyorum.

Fevkalâde güzel ve çarpýcý bir giriþ oldu; bakalým gerisini de getirebilecek miyim?

Deneyelim!

Ne demiþdik?

Evet, politikada mutlak ve ebedî doðrular yokdur; evet, bunlar zemîne ve zamâna göre deðiþime uðrayabilirler ama o zemin ve zamâný da keyfimize göre tanýmlayamayýz.

Meselâ muhâlefetdeyken bir türlü konuþup iktidâra geçince onun aksini söylemeyi, gerçek anlamda zemin ve zaman deðiþikliði olarak kabûl edemeyiz.

Benim bundan kasdým, objektif baðlamda zemin ve zaman deðiþikliðidir.

Ancak hemen ekleyeyim ki ben bunu sýrf örnek olsun diye zikretdim.

Asýl konum, filanca partinin davranýþlarý deðil. O meseleler ayrý bir kitabýn konusu olabilir o da baþka...

Hayýr, ben burada devletimizin bir temel ilkesinden sözetmek istiyorum:

Yurda sulh, cihanda sulh!

Yüce Önder’in bizlere mîras býrakdýðý temel tutamaklardan biri.

Tabii hepimiz biliyoruz ki bundan murâd edilen, boynumuzu büküp oturmak ve ensemize bir þaplak indirilse bile sesimizi çýkarmayýp eyvallah etmek deðil. Hele Mustafa Kemâl Paþa gibi bir Nâmaðlub General’den elbet bu tür saçma sapan bir tavsiye beklenecek deðil. Ne demek istediðini îzâh etmek bile abesle iþtigâl olur.

Ancak bir de þu husus gitgide önem kazanmaya baþlýyor:

Barýþý saðlama baðlamak için mutlakâ ve ille biri gelip fiilen bize tecâvüz edene kadar beklemek mi gerekir yoksa bâzen uzun vâdeli ve gerçek bir barýþ için ön almak da þart olabilir mi?

“Si vis pacem, para bellum!” demiþ eski Romalýlar.

Eðer barýþý istiyorsan savaþa hazýrlan!

Bir diðer versiyonu da var:

“Qui desiderat pacem, praeparet bellum!”

Kim barýþý özlerse savaþý hazýrlar (savaþýn hazýrlýðýný yapar anlamýna)!”

Bunun bir üçüncü versiyonu daha vardýr ki onu hattâ pek çok Latince hocasý dahî bilmez!

Ben sevâbýna onu da þuracýða yazayým ki hîn-i hâcetde iþinize yarasýn! Bakýnýz bugünki günde bu iyiliði öz babanýzdan dahî göremezsiniz, ona göre kadrimi bilin:

“Paritur pax bello.”

Barýþ savaþla kazanýlýr.

Herif haklý!

19. Yy.’da Ziyâ Paþamýz da bu sözü aruzla Türkçeye çevirerek þu þekle sokmuþdur:

“Hazýr ol cenge eðer ister isen sulh ü salâh!”

(feilâtün-feilâtün-feilâtün-feilün)

Kemâl Paþa önderliðinde biz o ölüm-dirim savaþýna giriþmeseydik nah görürdük bir daha barýþýn yüzünü!

Þimdi bütün bunlar nereden îcâb etdi?

Türkiye, bilindiði üzere, yeryüzünün en netâmeli ve belâlý kavþaklarýndan birinde duruyor.

Ben þahsen aslýnda bundan þikâyetçi filan deðilim. Öteden beri mâcerâlý ve heyecanlý bir hayâtý sevmiþimdir. Kýsmet olursa boþ bir zamânýmýzda sizlere bunlarý da anlatýrým.

Netâmeli ve belâlý kavþak derken kasdým, bizler kendi hâlimizde bir gölgeliðin altýnda oturup çayýmýzý yudumlarken de ansýzýn köþeden bir kamyonun fýrlayýp üzerimize son hýzla gelmesi durumu. Tabii mecâzî anlamda konuþuyorum. Kýsacasý baþýmýzýn derde girmesi için ille de bizim kalkýp birilerine sataþmamýz gerekmiyor.

Þu sýralarda çevremize þöyle üstünkörü bir göz gezdirmemiz dahî havanýn bir þeylere gebe olduðunu anlamamýza yeterlidir sanýyorum.

Birtakým oyunlar, hem de adamakýllý büyük çaplý oyunlar sahnelenecek gibi.

Buna, 1914-1918’den arda kalma birtakým açýk hesablarýn artýk nihâî olarak birer sonuca baðlanmasý için hazýrlýk safhasý da denebilir belki.

Bu konuya tekrar ve biraz daha ayrýntýlý olarak dönmem gerekecek.

Bu yazýyý isterseniz bir kenarda tutunuz ki devâmýný izlemek daha kolay olsun.